Acele Edelim

Yayın Tarihi: 08/12/09 00:00
okuma süresi: 5 dak.
A- A A+

Uzlaşma için istekli taraf biziz. Bu nedenle Hristofyas masaya gelsin diye "tek halk, tek egemenlik, tek devlet, tek vatandaşlık" formülünü peşinen kabul ettik. Ne olursa olsun masadan kalkan taraf olmayacağız garantisini de peşinen verdik. Biz "acelemiz var" dedikçe Rum tarafı rahatlamaktadır. Acelesi olan taraf er geç benimser göründüğü ilkelerden fedakârlık yapacaktır düşüncesindedir, nasıl ki Cumhurbaşkanı ile Yardımcısının seçimlerinde en büyük tavizi vererek ağırlıklı oy safsatası ile tek liste seçimini önerdik. Acele işe şeytan da karışacaktır.

Henry Kissinger'in bu konuda söylediğine bakalım. "Anlaşma için istek göstermek (acele ettiğini belli etmek) nadiren müzakereyi hızlandırır. Hiçbir tecrübeli devlet adamı sırf muhatabı çözüm için acelelik gösteriyor diye anlaşma yapmaz; tam aksine karşıtının bu aceleciliğini kendisi için daha uygun şartlar elde etmek maksadsıyle kullanacağı daha büyük bir ihtimaldir.

Annan Planı zamanında, her iki tarafın da "müzakere için zaman" istemesine rağmen acele "1 Mayıs'ta AB üyeliği var; Rum tarafı evet diyecek, Türk tarafını da evet dedirtmek için tam fırsat; AB oltasını yutmak, için Kıbrıs Türkleri hevesli; Türkiye de destekliyor; o halde bu iş tamam" düşüncesiyle hareket ettiler. AB oltasını yutmak yönünde haklı çıktılar; Rumların da evet diyecekleri konusunda aldatıldılar. Sonradan Lord Hannay "acele etmekte hata yaptık" diyebildi ancak olan olmuştu.

O günlerde de De Soto Genel Sekreter Annan'ı Kıbrıs'a getirmekle her iki tarafa da uzlaşmaları yönünde baskı yapılacağını veya uzlaşma yönünde etkileneceğimizi tahmin ederek Annan'ı davet edeceğini duyurduğunda "Papadopullos ile görüş ayrılığımız derindir; Genel Sekreteri boşuna getireceksin" dedim. Dinlemedi çünkü her şey 1 Mayıs'a göre tezgâhlanmıştı. Acele eden taraf yine Türk tarafıydı. Türkiye'nin AB adaylığı bahis konusuydu. Annan Planını desteklemekle Türkiye büyük bir avantaj elde edecekti. Kıbrıs'ı tanımayı, Kıbrıs'a limanları açmayı içeren EK Protokol de bu aceleciğin bir nedeniydi. AB yetkilileri Türk tarafı referandumda evet derse ambargoların kaldırılacağını vaat ediyorlardı çünkü onlar da Rumların evet diyeceklerine inanmışlardı. Rum tarafı Annan Planını ret edince vaatlerini yerine getiremediler çünkü Kıbrıs Hükümeti addettikleri Rum idaresi "olamaz; ambargo yoktur; işgal vardır" diyordu. Bize, "planı ret ederseniz dünyayı başınıza yıkarız; çok zarar görürsünüz" diyenler, Rum "hayır" deyince "ne yapabiliriz ki? Demokratik haklarını kullandılar" deyiverdiler. Ve şimdi bütün bu aldatılmışlar "acele ediniz, anlaşınız" demektedirler. İstedikleri "tek halkın içinde %20 Türk cemaatı olarak" meşru hükümete fazla zorluk çıkarmadan, bütünleşmemiz, birleşmemizdir hem de AB normlarına riayet ederek, olmayacak, veremeyecekleri derogasyonlar istemeyerek.

Türkiye de, kendi çıkarları açısından olacak, Sn. Talat'ın acelesine iştirak etmekte ve Sn. Talat'ın tutumunu, müzakerede elde etmeğe çalıştıklarını (yani tek devlet, tek egemenlik esasına dayalı, tek halktan oluşan bir Kıbrıs'ın yaratılmasını) desteklemektedir. Türk tarafı bu aceleciliği gösterdiği ve "aman Sn. Talat'ın seçimlerinden önce bu iş bitsin; başkası gelirse işler zorlaşır" dedikçe Rum tarafı şartlarını biraz daha ağırlaştırmaktadır. Şimdi üçer gün karşılıklı evlerinde buluşarak görüşmeleri süreci daha da çabuklaştıracakmış. Rum tarafında bu "evlerde görüşme" onusunda büyük öfke var. Hristofyas da "benim haberim yok, bu da nereden çıktı?" diyor. Bu konuda da kim kimi aldatıyor. Yakında göreceğiz.

Acele eden taraf biz olduğumuz için şimdi üçer gün karşılıklı evlerinde buluşarak görüşmeleri çabuklaştıracaklarmış. BM Temsilcisi Downer "böyle her gün bu şekilde görüşme aklıma yatmıyor" demişse de işler tıkırında yürütülmektedir.

Hükümetin Dışişleri Bakanı bile, Ankara ziyaretine rağmen, Sn. Talat ile Sn. Erdoğan arasındaki özel görüşmenin içeriğinden haberdar değildir. Bu halk (ve her halde bu halkın iktidar yapmış olduğu Hükümet) her halde bu kadar dışlanmağa lâyık değildir. Bu acelecilik ve bu gizli kapaklı gelişmeler halkımızı ciddi şekilde endişelendirmektedir. QUO VADİS? Nereye gidiyoruz?

#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

Diğer Rauf R. DENKTAŞ yazıları