Şeyh Nazım'ın ardından 1435

Yayın Tarihi: 09/05/14 08:00
okuma süresi: 4 dak.
A- A A+

"İnsan hakikati bilmekten çok uzaktır... Çok çeşit sırlarla dolu acayip bir varlıktır"


Şeyh Nazım El-Kibrisî

Nicedir cezire-i Kıbrıs'ta bu sakinliği ile yağmayan iki bereketli tam günlü yağmur arası, güneşli bir öğle namazı vakti, muhterem üç ayların hemen girizgâhı uğurladık Şeyh Nazım El-Kıbrısî'yi…


7 Mayıs 2014 Milâdi…

8 Recep 1435 Hicrî'de ayrıldı aramızdan…

**

Hastalığının hastanede geçen son muhteşem günleri "riyazâtı" idi elbet…

Bekletmedi çekirdek kadro cenazeyi…

Ne uzaktan gelmek isteyen kravatlı devletlü hürmetine…

Ne de beynelmilel müntesip şerefine…

"Şer'î örfte evlad için dahi cenaze bekletmek pek de uygun düşmediğinden" dediler…

"Kimsenin 'ebedi' seyahatine 'fânilerin hâtıra sevdası' yakışmaz çünkü" dediler…

Hızla, ikindi namazı vakti biraz da bizler gibi buradaki "sevenleri"nin kalabalığa kattığı o fotoğrafla gitti Şeyh Nazım El-Kıbrısî…

Görünmeyen kalabalığı ise artık "kalp gözü" açıklar bilir…

**

Son yarım asırdır istisnasız adanın tüm meşhurlarının cenaze namazını kıldıran Lefkoşa Selimiye Camii'nin ünlü emekli eski müezzini Kâari Ahmet Gürses geldi musallâ taşının başına…

Artık mahrecini yerinden vurmakta zorlanan billur sesiyle "bu imamlık benim hakkımdır' diye hüzünle hissederek…

Şeyh Efendi'nin 14'üncü yüzyıldan devreden Ayasofya Camii avlusundaki cenaze namazı, onu kılanlar için bilahir dost sohbetlerinde nakle değer pırıltılarla dolu idi…

Hem son vazifemizi yaptık hem de mühim bir muvakkat vedaya şahitlik ettik...

**

Şüphe yok ki O'nu gerçekten bekleyenler kabir kapısının öbür tarafındadır…

Hala Sultan var en başta hem zemin…

Yıllarca Londra'da İngilizce vaaz veren Şeyh Nazım, "not death not… Only passed away" demez miydi?

Bizim bu vızıltılarımız bir şölen, bir düğün olan ölümüne bir kaside bir naat dahi sayılmaz…

**

Şeyh Nazım'la kafasını kaldırıp etrafına bakmış herkesin bir hatırası var adada…

Merhum Dr. Doğan Harman götürmüştü beni ilk kez "bu çocuğun durumu nedir?" diye danışmak için…

"Kafası çalışıyor bunun çok… İyi iyi…" demişti Şeyh, "ejdarha gibi adamsın" dediği Harman'a…

"Çalışan aklın seni kurtarmazsa öte tarafta buna şaşırma" demek istemişti esasen Şeyh Efendi benim için…

İyi demişti o zaman Doğan Harman, sırtın artık yere gelmez katiyen korkma evelallah Mim Vatan…

Hep gittik-geldik sonraları Şeyh Nazım'a…

Hem nüktedan sohbetini "haber" yapmak için hem de "manen biraz istifade eder miyiz" diyerek…

Şeyh Efendi bir ziyaretimizde cebinden çıkardığı bir 10 TL'yi verdi ayrılırken "al bakalım Vatannn" diyerek… Nun harfindeki ihvâyı uzatarak…

Bir sigara paketi parası bile değildi verdiği ama muhakkak sembolik bir hikmeti vardı…

Dönüş yolunda o günlerde ödediği maaşımın 3 katını teklif etti patron Doğan Harman "Şeyh Efendinin verdiği 10 TL'yi kendisine devretmem" için…

Geç, dedim o işi usta… Yoruldunsa ben kullanayım arabayı, uzatma…

"Bu kâğıt mangırın bereketiyle ne merde, ne nâ-merde muhtaç olmazsın artık" dediyse de yılda 1-2 kez "satarsan alırım bak" diyerek de tekliflerini hep yineledi…

Cüzdanımda hala o 10'luk…

**

"Ardımdan- Allah'ın âciz bir kulu Nazım Efendi vefat etti dersiniz" demiş Şeyh Nazım El-Kıbrısî El-Hakanî…

Hakiki kuvvet "aczdedir" demek istercesine…

Büyük Kıbrıslı Türk Şeyh Nazım, adanın batısındaki Lefke'de dergâhı içindeki araziye bir "hurma ağacının" yanına defnedildi…

O, "biz Kıbrıs'ta Misâk-ı Milli dışındayız… Yani Osmanlıyız" derdi…

O'nun da gidişiyle ardında çok da orijinal biri kalmadı…

#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.