Para, para, para!

Yayın Tarihi: 11/06/20 11:04
okuma süresi: 16 dak.

“Öleceksin, hasta olduğun için değil hayatta olduğun için; tedavi olsan bile aynı son seni bekliyor; iyileştiğinde ölümden değil kaçmakta olduğun hastalıktan iyileşeceksin” sözünün sahibi Romalı Stoacı filozof Seneca Para gerçek zenginlik değildir. O sadece ihtiyaçların giderilmesine vasıta olduğu için değerlidir. Bir çölün ortasında hararetten yanan bir insan için birkaç damla soğuk su, bir torba altından çok daha değerlidir sözünün de sahibidir.

Gerçekten de bir çölün ortasında hararetten yanan bir insan için birkaç damla soğuk su, bir torba altından daha mı değerli?

Tarihin en sıradışı liderlerinden Korsika’lı Napolyon Bonapart, savaşı kazanmak için 3 şey lazım demiş ve saymış: PARA, PARA, PARA!

Artık herkes veya büyük bir çoğunluğumuz Napolyon felsefesini benimsiyor: Artık, yalnız muharebeleri değil, bütün savaşları kazanmak için 3 şeyin gerektiğine inanılıyor: PARA, PARA, PARA!

Artık herşey para yüzündendir ve para içindir: para için en güçlü devletlerin içinde bile devletler kurulmaktadır.

Business Insider tarafından açıklanan bir araştırmaya göre, insanlar seksten daha fazla para hakkında fantezi kuruyorlar.

Rüyalarımızı ve hayallerimizi aşk, mutluluk ve sair insani duygu değil, doğrudan para süslüyor.

 “Maddeler dünyasında vermek, zengin olmak anlamına gelmektedir.

Çok şeyi olan değil, çok veren zengindir.

Bir şeyi yitirmekten korkan istifçi ne kadar çok şeyi olarsa olsun, ruhbilim dilinde yoksul ve yoksun bir kişidir.

Ancak kendinden bir şeyler verebilen kişi zengindir.

Başkalarına kendinden bir şeyler verdiğini hisseder.

Ancak yaşamaları için gerekli gereksinimlerinden başka bir şeyi olmayanlar maddi şeyler vermenin sevincini yaşayamazlar.

Ne var ki günlük deneyimlerimiz, kişinin en alt sınırda gerekli gereksinim dediği şeyin, onun serveti kadar, kişiliğine de bağlı olduğunu göstermektedir.

Yoksulun, zenginden daha fazla verme eğilimi taşıdığını hep biliriz.

Ama belli bir noktanın ötesinde yoksulluk vermeyi olanaksız kılmaktadır.

Bu durum, kişiye sadece doğrudan acılar verdiği için değil, aynı zamanda yoksulun elinden, verme sevincini aldığı için de onur kırıcıdır.”

Marksist ve sosyalist insancıl dünya görüşünü benimseyen ünlü filozof Eric FrommSevme Sanatı” adlı kitabında zenginliği bu şekilde tanımlamıştır.

Hicivli, nükteli bir yazar olarak tanınan İrlandalı yazar George Bernard Shaw “Diş ağrısı çekenler dişleri sağlam olanları; yoksulluk çekenler de parası çok olanları mutlu sanırlar der.

Yapılan araştırmalara göre özellikle yüksek kazanç sağlayan kişilerde, para kazanma ve başarı ile birlikte paraya karşı duygusal bir bağımlılık da başlıyor.

İnsanlar para kazandıkça, büyük bir zafer elde ediyor, salgılanan hormonlarla da psikolojik bir bağımlılık süreci başlıyor.

Paraya karşı duygusal bağımlılık denince aklıma Bikini Adası sakinlerinden 30 Kasım 1942 doğumlu Eugene Harold Krabs ya da çok bilinen adı ile Mr. Krabs yani Bay Yengeç geldi.

Sünger Bob Kare Şort, post modern dünyanın insan hallerine keskin bakışı ve ince esprileriyle televizyon dünyasının en sevilen yeni kuşak çizgi film karakterlerindendir.

Deniz biyoloğu Stephen Hillenburg’un muhteşem zekası ile çizgi filmde karşımıza cimri bir karakter olarak çıkarılan Bay Yengeç, kimseye kalmayan bu dünyada gerçek hayatlarımızda da bolca mevcuttur aslında.

Bay Yengeç, tipik bir zamane patronudur.

100 Doların üzerinde yer alan dünyaca ünlü ABD'li bilim insanı Benjamin Franklin “Para ve insan arasındaki karşılıklı ilişki şöyledir: İnsan paranın sahtesini yapar, para da insanın.” demiş.

Bay Yengeç’in en büyük varlığı “Yengeç Burger”in formülüdür. Yani bilgidir.

Bay Yengeç ile Sünger Bob’un aralarında geçen şu diyalog dünya gerçekliğini çok iyi anlatıyor aslında: Bu dünyayı döndüren paradır evlat, senin şortunu kare tutan da paradır…”.

Bay Yengeç, SpongeBob SquarePants yani Sünger Bob Kare Şort çizgi film serisinin 10 ana karakterinden biridir.

Bay Yengeç, cimridir ve paraya düşkündür.

Paranın kokusunu 10.000 fersahtan bile alabilir.

Paraya o kadar çok düşkündür ki kalbi durduğunda veya bayıldığında ona para koklatmak iyileşmesi için yeterlidir.

Çizgi filmin yaratıcısı Stephen Hillenburg, ALS hastalığıyla olan mücadeleyi 26 Kasım 2018 yılında kaybetmişti. Sadece 57 yaşındaydı. Kendisine Allah’tan rahmet diliyorum, huzur içinde uyusun.

Müzik tarihinde en çok satan country müzik sanatçısı Garth Brooks “Paranın satın alamayacağı bir şeye sahip oluncaya kadar zengin değilsiniz” sözü ile ne demek istemiştir?

Para neyi satın alamaz?

“Son balık öldüğünde, son nehir kuruduğunda, son ağaç kesildiğinde beyaz adam paranın yenmediğini anlayacak.”, der bir Kızılderili atasözü.

Bu arada hatırlatmakta fayda görüyorum Kızılderili’ler kendilerine Kızılderili denmesinden de oldukça fazla rahatsız oluyolar.

Onlar daha çok ‘Native American’ ya da ‘American Indian’ denmesini tercih ediyorlar.

Bugünün ABD’sinin 50 eyaletinden 26’sının adı Kızılderili dillerinden geliyor. Örneğin Manhattan ‘çok tepeli ada’ demek. Seattle bir Kızılderili kabilesinin adı, Chicago ‘yaban soğan tarlası’ demek. Michigan ise ‘büyük su’ anlamına gelirken Texas ‘arkadaş’ demek.

1854 yılında ABD Başkanı Franklin Pierce yazdığı bir mektupla Amerika’ya gelen beyaz göçmenlere toprak bulmak amacıyla Kızılderililerden toprak istemiş ve bu isteği kabul edilecek olursa Kızılderililere rahatlıkla yaşayabilecekleri bir bölgenin ayrılacağını bildirmiştir.

Topraklarının büyük bir bölümü zaten beyazlar tarafından zorla ellerinden alınmış olan Duwarmish Kızılderililerinin Reisi Seattle,  bir söylemiyle ABD Başkanına yanıt vermiş ve bu yanıt mektup olarak ABD başkanına gönderilmiştir.

Birleşmiş Milletler Çevre Programı (UNEP) tarafından da yayınlanan bu mektup, çevre üzerine şimdiye dek bilinen en güzel ve en içten anlatım olarak tanımlanmıştır.

İnsan ve doğa diyalektiğini en güzel şekilde dile getiren metinlerden biri olarak günümüzde değeri daha çok anlaşılmaktadır.

Mektubun aslı ABD, Seattle, Squamish Müzesi’nde korunmaktadır.

Mektup içerisinden aldığım bazı cümleleri sizlerle de paylaşmak istedim.

Yüzyıllardır halkımın üzerine merhamet gözyaşları döken şu sonsuz gökyüzü bir gün değişebilir. Bugün açık gözüken gökyüzü yarın bulutlarla kaplanabilir. Sözlerim, asla yer değiştirmeyen yıldızlar gibidir.

Washington’daki Büyük Şef bize dostluk ve iyilik dilekleriyle birlikte bizden topraklarımızı satın almak istediğini bildirmiş. Onun, bizim arkadaşlığımıza çok fazla ihtiyacı olmadığının farkındayız. Merak ediyoruz ki gökyüzünü ve toprağın sıcaklığını nasıl satın alabilir ya da satabilirsiniz?

Biz dünyanın parçasıyız ve o da bizim parçamız. Güzel kokan çiçekler bizim kız kardeşlerimizdir; geyik, at, büyük kartal, bunlarsa bizim erkek kardeşlerimiz, kayalık tepeler, çayırlardaki ıslaklık, tayın vücut ısısı ve adam, hepsi aynı aileye aittir.

Biliyorum, beyaz adam bizim gibi düşünmez. Beyazlar için bir parça toprağın diğerinden farkı yoktur. Beyaz adam topraktan istediğini almaya bakar ve sonra yoluna devam eder. Çünkü toprak beyaz adamın dostu değil, düşmanıdır. Beyaz adam topraktan istediğini alınca başka serüvenlere atılır.

Belki bir vahşi olduğum için anlayamıyorum ama benim ve halkım için önemli olan şeyler oldukça başka. İnsan bir su birikintisinin etrafına toplanmış kurbağaların, ağaçlardaki kuşların ve doğanın seslerini duymadıkça yaşamın ne değeri olur?

Toprak satmamız için yaptığınız öneriyi inceleyeceğiz. Eğer önerinizi kabul edecek olursak, bizim de bir koşulumuz var; beyaz adam bu topraklar üzerinde yaşayan bütün canlılara saygı gösterecek.

Ben bir vahşiyim ve başka türlü düşünemiyorum. "Yaylalarda cesetleri kokan binlerce buffalo gördüm. Beyaz adam trenle geçerken vurup öldürüyor bu hayvanları sadece eğlenmek için. Dumanlar püskürten bu demir atın bir buffalodan daha değerli olduğuna aklım ermiyor. Biz sadece yaşayabilmek için avlarız buffaloları. Bütün hayvanları öldürecek olursanız nasıl yaşayabilirsiniz? Canlıların yok edildiği bir dünyada insan ruhu yalnızlık duygusundan ölmez mi? Unutmayın bugün diğer canlıların başına gelen yarın insanın başına gelir. Çünkü bütün hepsinin arasında bir bağ vardır.

Beyaz adam annesi olan toprağa ve kardeşi olan gökyüzüne, alıp satılacak, işlenecek, yağmalanacak bir şey gözüyle bakar. O'nun bu ihtirasıdır ki toprakları çölleştirecek ve her şeyi yok edecektir.

Şu gerçeği iyi biliyoruz: Toprak insana değil, insan toprağa aittir. Ve bu dünyadaki her şey, bir ailenin fertlerini birbirine bağlayan kan gibi ortaktır ve birbirine bağlıdır. Bu nedenle de dünyanın başına gelen her felaket insanoğlunun da başına gelmiş sayılır.

Bir gün bakacaksınız gökteki kartallar, dağları örten ormanlar yok olmuş, yabani atlar ehlileştirilmiş ve her yer insanoğlunun kokusuyla dolmuş. İşte o gün insanoğlu için yaşamın sonu ve varlığını devam ettirebilme mücadelesinin başlangıcı olacak.

Beyaz adamın kurduğu kentleri de anlayamayız biz Kızılderililer. Bu kentlerde huzur ve barış yoktur. Baharda yaprakların açılışını ya da böceklerin kanat vuruşlarını duyacak yer yoktur.

Bildiğimiz bir gerçek daha var; sizin Tanrınız bizimkinden başka bir Tanrı değil. Aynı Tanrının yarattıklarıyız. Beyaz adam bir gün bu gerçeği de anlayacak ve kardeş olduğumuzu fark edecektir. Siz Tanrınızın başka olduğunu düşünmekte serbestsiniz. Ama hepimizi yaratan Tanrı için kızılderili ile beyazın farkı yoktur.

Doğa Ana, eğer adil dağıtılabilseydi, dünyada yaşayan yaklaşık 8 milyar insanın herbirine aylık 970 Amerikan Doları değerinde maaş sağlamaktadır.

Üzülerek itiraf etmeliyim ki İnsanoğlu olarak, TAMAMEN adil, eşitlikçi ve özgür olan bir Refah Gezegenini detaylı bir şekilde tasarlayacak kadar akıllı olamadık.

Birleşmiş Miller (BM) Dünya Gıda ve Tarım Örgütü FAO’nun “Dünyada Beslenme ve Gıda Güvenliğinin Durumu” başlıklı son raporuna göre dünya üzerinde 822 milyon insan açlık çekiyor.

Birleşmiş Miller (BM) Dünya Gıda ve Tarım Örgütü FAO’nun raporlarına göre her yıl yetersiz beslenme ve açlıktan ölen 9 milyon insanın, 3.1 milyonu çocuktur.

3.1 MİLYON ÇOCUĞUN, yani günde 8500 (sekizbin beşyüz) ÇOCUĞUN yetersiz beslenme veya açlık sebebiyle hayatını kaybettiği, yine Birleşmiş Milletler Dünya Gıda Programı'nın yaptığı çalışmalara göre dünyada açlık çeken bir çocuğun günlük ortalama gıda masrafının sadece 95 KURUŞ olduğu açıklanmaktadır.

O yüzden bir an önce “Kendimizi beğenmişliğimizi farkedip ve bunun bizleri yetersizliğe sürüklediğini görmemiz elzemdir”.

Bu tablo karşısında paranın önemsiz olduğu savunulabilir mi?

Sinema tarihinin En Baba Filmi The Godfather’dan 1000 yıl geçse unutulmayacak repliklerden biri de "Para silahtır ama siyaset, tetiği ne zaman çekeceğini bilmektir."

Gerçekten de para silah değil mi?

Hz. Ömer’in insanlığa seslendiği gibi Sabır, boyun eğmek değil, mücadele etmektir.

İnsanoğlu, paranın kontrolünü elinde tutan zamanın firavunlarına karşı boyun eğmeden mücadele etmedikçe tamamen adil, eşitlikçi ve özgür olan bir refah gezegenini tasarlaması mümkün değildir.

Mal ve Mülk İnsanoğluna ait değildir, bizler sadece emanetçileriz.

Yunus Emre’nin söylediği gibi;

Mal sahibi mülk sahibi,

Hani bunun ilk sahibi?

Mal da yalan mülk de yalan;

Var biraz da sen oyalan!

Gezegen’de herkese yetecek, fazlası ile para vardır. Ana sorun eşit ve adil dağıtımdadır.

Mücadele, ihtiyaçtan fazlasını biriktiren ve gücü merkezileştiren zamanın firavunlarına karşı olmalıdır.

Peki zamanın firavunları sizce kim(ler)?

Silah kim(ler)in elinde?

Hak verilmez, alınır.

#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.