Aşk değil “Çocuk” cinayeti…

Yayın Tarihi: 27/01/23 07:00
okuma süresi: 7 dak.
A- A A+

16 yaşında bir çocuğun öldürülmesiyle hepimiz irkildik. Hayatının baharında henüz çocuk sayılabilecek bir yaşta hayatını kaybetti. Helin’i öldürdüğü tahmin edilen ve henüz zanlı pozisyonunda olan 21 yaşında başka bir genç. Olay gün geçtikçe aydınlanacak ve neyin nasıl olduğu anlaşılacak. Nasıl olurda bir insan diğerini öldürebilir. Akıl alır gibi bir durum değil. Bir gazete manşetine aşk cinayeti diye yazdı. Toplumun her kesiminden kınama geldi bu başlığa. Bir de aynı gazete ölen kız çocuğunun puslanmış fotoğrafını da manşetten girdi. Kızcağız ölü bir vaziyette yerde yatıyor. Kimse kusura bakmasın ama bu gazetecilik değil. Özellikle ölü halde yerde yatan kızın fotoğrafları dün sosyal medyada herkesin elindeydi. İsteseydik biz de kullanabilirdik ancak bu gazetecilik ahlakıyla bağdaşmadığı için hiçbirimiz böyle bir paylaşımda bulunmadık. Olayı neresinden tutarsanız tutun karşımızda tam anlamıyla bir dram var. Anne babası boşanmış olan gencecik bir kızın öldürülmesi vakası var karşımızda. Tam anlamıyla kan donduran bir durum. Buna aşk cinayeti demek de son derece yanlış olmuş.

Genç kız çocuğuna yapılan şiddet sonrasında gelen ölümün ardından 15 yaşında başka bir çocuğa cinsel istismar haberini de dün okuduk. Ülkemizde giderek yayılan bir durum çocuklara cinsel istismar ve şiddet. Toplum adeta bir çöküş yaşıyor bu konularda.

Kuzey Kıbrıs kadına şiddetten kaynaklanan intihar, kendi öz kızına tecavüz, kendiyle ilişkiye girmediği gerekçesiyle kadına şiddet olaylarıyla çalkalanıyor. Olay çok boyutlu ve yalnızca bir penceren bakmak mümkün değil. Yanlış yapılan evlilikler, yanlış eş seçimleri, aile baskıları, aldatmalar bir aileyi bir anda cinayet ya da intihar noktasına sürükleyebiliyor.

Kadına şiddet, şiddetten kaynaklanan intiharlar ve kadın cinayeti, kadının KKTC'de nasıl birey olgu içinde yaşadığını ve ne tür zorluklar çektiğini bir kez daha gündeme getirdi. Kadın savunucusu örgütlerin de aslında büyük bir çoğunluğunun tabela örgütü olduğunu anlıyoruz her geçen gün. Eğer tabela örgütü olmasalar bu ülke de kadına yönelik şiddet biraz olsun önlenirdi. Türkiye'de kadına şiddet konusu zaten kontrol edilebilir ve önlenebilir bir durum değil ve birçok ülke de olduğu gibi Türkiye'de kadına şiddetin de ötesinde kadın cinayetlerine haberlerde birçok kez şahit olmuşuzdur. Peki KKTC'de bu durum nasıl diye bir araştırma yapma ihtiyacı hissettim.

Son yıllarda sıkça şahit olduğumuz bir konu haline geldi. Genç bir erkek çocuğu mini minnacık bir çocuğa tecavüz ediyor, erkek çocuğun ailesi korkudan ortadan kayboluyor.

Öte yandan kızlarıyla ilişkiye giren babalar türedi. Hikayelerini okuduğunuzda uzun yıllardır kızlarının bu tecavüze maruz kaldığını öğreniyorsunuz. Evet bu bir tecavüzdür hem de çok çirkin bir tecavüzdür. Şu an bu ülke de kim bilir ne baba kız ilişkileri vardır ki haberimiz yok. Her yıl mutlaka birkaç vaka karşımıza çıkıyor. Son derece utanılan bir durum olması nedeniyle kızlar bunu kimseye söylemiyor.

Hangi akıl sağlığı yerinde olan bir baba kızıyla ilişkiye girmek ister. Bu tek kelimeyle bir hastalık ve belki de tedavisi zor bir hastalık. Peki bununla ilgili çare nedir?

ÇOCUKLAR TACİZ VE ŞİDDETLE SAVAŞAMAZLAR

Bizim memleketin bitip tükenmek bilmeyen bir işçi sorunu var. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı şu an enerjisini buna harcıyor, oldukça olumlu işler de çıkarıyor belki ama dağılan aileler, kötü giden evlilikler, şiddet gören kadınlar değil yalnızca şiddet gören çocukların sayısı hiç de az değil. Hükümetin bir bütün olarak bu işe el atması lazım.

Bir kere Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı aynı çatıda olmamalı artık. Hükümet bir aile bakanlığı kurabilir, böyle bir kadro yaratabilir ve bu sorunların üzerine sert bir şekilde gidebilir. Devletin kadına ve çocuğa şiddetli engelleme konusunda, intiharları engelleme konusunda hiçbir zaman bir politikası olmadı. Kıbrıs artık eski Kıbrıs değil. Nüfus yapısı değişti, yaşam tarzı değişti, insanların eğilimleri dahi değişti ama devletin bu korkunç değişime karşı aldığı hiçbir tedbir yok.

HER EVE BİR PSİKOLOG ARTIK ŞART

Bunu daha önce de yazdım. Her eve bir psikolog artık şart. Siz biliyor musunuz bu ülkede annesi ve babası tarafından ne kadar çok dövülen çocuk var. Bu çocukların yanında devletleri yok ki gidip sığınsınlar! Şiddet gören kadınların sığınacağı bir devlet yok bu ülkede.

Kim yardım edecek bu insanlara. Belki de yüzden fazla psikolog var bu ülkede hepsi de işsiz güçsüz geziyor ya da bir şeyler yapmaya çalışıyorlar. Eğer bugüne kadar hükümetler Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’na bütçe ve kadro yaratsaydı ve her eve bir psikolog gönderseydi düzenli olarak mutlaka o evde şiddet gören çocuklar da tespit edilirdi, taciz edilen kızlarda, dövülen kadınlarda tespit edilirdi ama bu yapılmadı. Mesele neden bu devletin böyle bir vizyonunun olmamasıdır.

Şöyle örnek verelim. Son zamanlarda yaşanan tecavüz ve taciz vakalarında; eğer ki belli aralıklarla bir psikolog hatta aynı psikolog gidip de mağdur çocuklarla konuşsaydı, sorunlarını dinleseydi; daha en başından kızlar yaşadıkları tacizi anlatacak ve kötü son yaşanmayacaktı. Bu kızlar şu an medyanın diline düştü, hayatları boyunca asla mutlu olamayacaklar. Bunun sorumlusu devletten başkası değil.

Ya da babasından dayak yiyen bir çocuk, sürekli bir psikolog tarafından ziyaret edilseydi, eminim ki ikinci üçüncü seanstan sonra "babam beni çok dövüyor" diyebilecekti. İlerleyen yıllarda babasını öldüren çocuklar ya da annesini babasını döven çocuklar yetişirse hiç şaşırmayın.

Şiddeti, tecavüzü, intiharı engellemek için Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı'nın altında müsteşarlık düzeyinde geniş bir kadro yaratılabilir. Bu küçük ülkenin düzgün bireylere sahip olması için devletin hareketlenmesi lazım.

***************

GÜNÜN SÖZÜ

“Ama sen yine de gitme. Gidersen peşinden gelmem ama kalırsan bu masalın sonunu birlikte öğreniriz.”

Cemal Süreya

#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Levent Kutay
Levent KUTAY'dan
#gozdenkacmadi

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

Diğer Gökhan ALTINER yazıları