Miçotakis’in ABD kongresinde yaktığı 2023 fişeği

Yayın Tarihi: 20/05/22 08:30
okuma süresi: 6 dak.

Türkiye’nin dış politikada Ortadoğu ve Arap coğrafyasındaki hamleleri ne denli “doğru” ya da “gecikmiş” işler olarak değerlendirilebilir?

Bu soru çok kritiktir…

Belli ki Mısır’a da İsrail’e de “gidilecek” gibi görünüyor.

Türkiye mi “barışıyor” yoksa “barıştırılıyor” mu?

Bir başka ifade ile;

Türkiye gecikmiş doğruları “doğru olduğu” için mi yapıyor yoksa içinde bulunduğumuz coğrafyada; mesela Arap baharının bir üçünü sahnesi- adına mı “uzlaşıyor” ya da “uzlaşmak zorunda” kalıyor?

Bu sorular dış politika takip eden herkesin sorması makul soru ve şüphelerdir.

En ciddi soru da şudur: Türkiye dış politikada bu denli U dönüşleri –yani çoklarına göre doğruları-  yapma kabiliyetine sahipken bunu neden iç politikada yapmıyor?

Kimilerine göre dıştaki manevra, içte de yapılabilse bir sorun kalmayacak!

Üstelik iç politikadaki alan, dışta olduğundan daha geniş…

***

Bizim de içinde bulunduğumuz bu kritik coğrafyada iç politika diye bir şey yoktur.

Her şey esasen dış ile ilgilidir.

Bilindiği üzere BAE bölgenin yeni patronu.

El sıkışma kamuoyuna ilk yansıması bakımından oradan başladı…

Devamı Mekke’de geldi…

Amerikalılar iyi bildikleri paket-torba usulü düşündükleri için şöyle çalışır; Bir “numara” çekecekse, bu “numara” çok taraflı yürüyecekse, aksilik de o ki taraflar arasında sıkıntılar var ise bazı pazarlıkları “patron CEO” olarak masaya koyar…

Payları dağıtır…

***

Finlandiya ve İsveç’e gelirsek.

Bu iki ülke bugünlerde giriştikleri işlere karşı idi.

Kamuoyu da öyle idi.

Ancak vesayetin dik alası Amerika, topuzu çekti ve kendilerine geldiler.

NATO isteriz, diyorlar şimdi…

Yani Amerika’nın Rusya planlarının işlemesi için Moskova’nın daha da sıkışması ve sıkıştırılması gerek.

NATO’dan küçük ülkeler hep kâr elde etmiştir.

-Gibisi yok ama-Türkiye gibi Amerikalıların en kıymetli ürünü olarak askerini gördüğü ülkeler ise hep bedelini öder.

Bu konuda Türkiye’nin 74 Kıbrıs Harekâtı sonrası cunta dönemlerinde olduğu gibi artık “bir askerin sözü ile hareket etmeyeceği” ifade ediliyor. (Bir Amerikalı bir Amerikalının sözüne güvenmeyecekti de ne olacaktı)

Türkiye’nin bugün Batı bloğuna karşı pazarlık marjında NATO’da olmasının elbette payı var.

“Gördünüz mü bak, iyi ki NATO’dayız…” tadında değerlendirmelerin bir kısmı doğru ancak gözler Batı’da iken Doğu’da ne oluyor?

Bizlere bunu anlatan, doğrusunu tastamam bilen var mı?

Yok.

Türkiye, Ermeni soykırımının hâmisi Fransa yeniden NATO’ya girdiğinde ne elde etti?

Ya Danimarkalı Rasmussen’e itirazımız ne oldu?

Türkiye mesela  İsveç’ten yazılı olarak terör örgütleri ile ilgili “taahhütler” alsa da bu ödünlerin asıl muhatabı asıl patron Amerika’dır.

Yani “ağırlığına koşut” müzakerenin asıl muhatabı İsveç ya da Finlandiya değil.

Yunanistan’ın ABD üssüne dönüşmesi sadece Türkiye; yani Ege, Doğu Akdeniz ve Kıbrıs ile ilgili değil…

Asıl mesele, hasım Rusya…

Bu adı geçen yeni ülkeler NATO’ya girerse eğer Rusya –dibindeki NATO kurucularına ek- Baltık denizinden, Doğu Avrupa’dan çevrelenmesi yanında kuzeyden İskandinavya’dan da çevrelenmiş olacak!

Yani sayı NATO’da 32 olacak ve Rusya daha da şiddetli tepki verecek.

Tam da istenildiği gibi…

Bundan da akla gelebilecek her bakımdan en ziyade Türkiye etkilenecek.

Ankara bu konuda, bu yeni üyelikler konusunda sonuna kadar direnmeli; Küçük ödünleri değil, bölge ve dünya barışını düşünmeli… 

***

Tüm bunlara eklemli olarak;

Yunan Savunma Bakanı Yardımcısı Nikolaos Chardalias’in 18 Ocak’ta Gavdos Adası’na gelerek Türkiye’ye “okuduğu meydan” sonrası farkındaysanız bir süredir Yunanistan ile Türkiye adeta aralarında sessizce anlaşmışlar gibi karşılıklı “sukût” halindeydiler…

Ancak Yunanistan Başbakanı Kiryakos Miçotakis ABD Kongresinde yaptığı konuşma ile bunu bozdu.

Tam yeri ve yavaş yavaş vakti tabi!

Kıbrıs meselesi de Atina için doğrudan çatmaya müsait halde…

Kaçar mı!

Uzun yıllar Amerika’da yaşamış hatta aksanı dahi "Amerikan" olan Miçotakis, konuşmasında Putin'in saldırganlığına karşı Ukrayna'nın yanında olduklarını söyledi.

Açık saldırganlıktan bahsederken, siz değerli Kongre üyelerinden, son 48 yılda bitmeyen acılara neden olan Kıbrıs'ın işgalini ve bölünmesini unutmamanızı rica ediyorum’’ diye de ekledi.

Yunan lider Rusya’nın açık saldırganlık eylemlerinden konuyu Kıbrıs sorununa getirdiğine göre bu, asıl Ege’de sahnelenecek müstakbel bir gerilimin bize göre bir işaret fişeğidir.

Şimdi buna sırası ile elbette “hakça” yanıtlar çekilecek.

‘Miço’yu en hararetli şekilde alkışlayan Kamala Harris idi ama bize göre Miçotakis’in “Dün Başkan Biden'a da söylediğim gibi, Kıbrıs'ta kimse iki devletli bir çözümü asla kabul edemez” sözleri Atina’nın “bir el yükseltme” hamlesi anlamında bir şey değil.

Tamamen bir kurgu.

Miçotakis’in Ege’de yaşanacak asıl gerilimin fişeğini ABD kongresinde “Kıbrıs üzerinden” çektiğini açıkça görüyoruz.

Tüm bunların nasıl pazarlıklar sonucu “şekilleniyor” değil, zaten “şekillenmiş olduğunu” kamuoyu da yakında görecektir, diye değerlendiriyorum.

Yarı-kapalı deniz Ege’de “uluslararası deniz hukuku uyarınca uyuşmazlıklar” krizinin Batı Trakya’nın NATO ve ABD şemsiyesi altında silahlanması ve adalarda asker bulundurmama kuralını hiçe sayarak askeri üsler kurması da “tasarımın” cabası…

Yeni cephe Kıbrıs değil, Ege ile Batı Trakya.

Yazımızın başlığını hatırlatalım: Miçotakis’in ABD kongresinde yaktığı 2023 FİŞEĞİ!

#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.