Bütünlüklü olmadı, kademeli verelim?

Yayın Tarihi: 05/09/23 07:00
okuma süresi: 8 dak.

Biz Ercan’daki pano, Erhan Bey’in toplumu ayrıştırıcı iletileri, Başbakanın gizli Londra ziyareti gibi fani şeylerle uğraşırken, dün dünyanın bölünmüş son başkentinin güney kısmı son derece kritik bir zirveye sahne oldu.

Kıbrıs Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Nikos Hristodulidis, İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu ve Yunanistan Başbakan Kiriakos Miçotakis’in iştirak ettiği zirve son dönemde iyice yoğunlaşan Doğu Akdeniz diplomasisine yeni bir boyut kazandırdı.

Üç liderin ayrı ayrı görüşmelerde de bulunduğu gün boyu süren toplantıların ardından yapılan ortak basın açıklamasında ise, bölgede işbirliği için sağlam bir temel oluşturacak enerji sektörü, özellikle doğal gaz, elektrik ve yenilenebilir enerji alanlarındaki olanaklar, deniz hukuku ve tüm devletlerin kendi Münhasır Ekonomik Bölgesi (MEB) ve kıta sahanlıklarındaki haklarını saygıyla kullanma ilkesine dayalı olarak ele alındı.

Yine ortak açıklamada “Jeopolitik gelişmeler nedeniyle enerji çeşitlendirmesi ve bağlantısına yönelik artan ihtiyaca ışık tutarak, Doğu Akdeniz havzasından Avrupa'ya güvenilir bir enerji koridorunun perspektiflerini ilerletme konusundaki ortak çıkarlarımızı yeniden teyit ettik” ifadeleri de yer alıyor.

Ama kuşku yok ki açıklamanın en dikkat çekici kısmı şurası: “Ayrıca, enerji, ekonomi, iklim politikaları, acil durum hazırlığı ve terörle mücadele alanlarında somut sonuçlar sunabilen ABD ile 3+1 formatında bir toplantı yapılmasının önemine işaret ediyoruz.”

Devamında söz konusu toplantının ilgili bakanlar düzeyinde bu yılın sonundan önce yapılacağının altı çizilirken, Hristodulidis’in muhataplarını Kıbrıs sorununun geldiği son aşama konusunda da bilgilendirdiğinin haberi de verilmiş.

Toplantılarda başka nelerin konuşulduğunu bugünkü Rum basınından takip edeceğimizi düşünürken, yukarıda ‘dikkat çekici’ diye nitelediğim ABD ile 3+1 zirve planına ek bir başka gelişmeyi de bununla beraber okumak isterim.

Zira dünkü Alithia gazetesi son derece önemli bir iddia ortaya atmış. Öyle ki gazete “BM Kararlarını Atlatma Çabaları – Washington Yetkileri Belirsiz Danışman Atanması Önerisi Hazırlıyor” başlıkları altında manşet ve iç sayfalarından yer verdiği haberinde, ABD’nin görev ve yetkileri belirli olmayan bir Kıbrıs danışmanı atanması önerisini Birleşmiş Milletler’e (BM) sunmaya hazırlandığını iddia ediyor. Söz konusu yardımcının “görev ve yetkilerinin de belirsiz olacağı” iddiasında bulunan gazete, böylece “BM Güvenlik Konseyi kararları temelindeki bir çözüme değinilmemesinin amaçlandığını” öne sürüyor. Haberde bu önerinin BM Genel Kurul toplantısı çerçevesinde gündeme getirileceğini de belirtirken uluslararası toplumun tarafların müzakere masasında geri dönmelerinin sağlanmasını hedeflediğini yazıldı.

Geçtiğimiz ay yaşanan ve tüm dünyanın sadece Kıbrıs Türk tarafını kınadığı Pile olayı sonrası yapılan BM Güvenlik Konseyi açıklamasında, konsey, Genel Sekreter Guterres’e bir ‘BM temsilcisi’ ataması çağrısını yapmıştı. Daha önce alıştığımız gibi ‘Özel temsilci’ ya da ‘Özel danışman’ yerine kullanılan bu yeni jargon Eylül ayında akıbeti belli olacak yeni sürecin temel taşı bir nokta olabilir.

Geçen hafta yazdığım “Jenca’nın cebindeki liste ve çözüm ilahları…” başlıklı makalemde, BM’nin atayacağı herhangi bir temsilcinin var olan kararlar ve BM çözüm çerçevesi dışında (federal çözüm) herhangi bir modeli konuşmasının (şartlar değişmeden ve taraflar anlaşmadan) mümkün olmadığını yazmıştım. Yine aynı makalede “Guterres, bu topa, yani yeni bir sürece girecek midir? Ya da ‘özel temsilci’ yerine yeni icat edilen terminolojiyle ‘BM temsilcisi’ neyi görüşecektir? Kuşku yok ki Kıbrıs sorunu, her ne olursa olsun yeni bir sürecin eşiğindedir ancak bu sürecin sonucunda nasıl bir noktaya geleceğimiz henüz belirsizdir” ifadelerim yer almaktadır.

Bu bağlamda ABD’nin ‘yetkisi belirsiz danışman atanması’ teklifi -eğer doğruysa- hem Türk tarafını hem de Rum tarafını memnun edecek cinsten bir orta yola, bir çeşit GYÖ, parçalı çözüm ya da bir ara anlaşma yoluna girebileceğimize delalet olabilir. Acaba diyorum bütünlüklü çözüm olmayınca, kademeli mi devreye sokuluyor?

Pile’de yaşananları ve sonrasında Dışişleri Bakanı Tahsin Ertuğruloğlu’nu bir anda müzakereci konumuna sokarak yeni kapılarla ilgili görüşmelere girişmesini yine geçen hafta yazdığım ‘Müzakereci Tahsin Bey’ başlıklı makalemde iyimser bir bakışla bir işaret fişeği olarak nitelemiştim. Bu konuda her ne kadar ‘uzlaşıya varıldı’ şeklinde iddialar ortaya atılmış olsa da henüz resmi bir açıklamanın gelmemesi, konunun New York’a bırakılmış olabileceğini düşündürtmektedir. Papatya falı açarmış gibi konuşmak istemem ama olası Pile uzlaşısı sonrası New York’ta atanacak bir temsilci, ardından GYÖ’lerin gelmesi -ki bu Maraş’a karşılık Ercan ve Mağusa limanının açılması olabilir- pek mantıksız olmaz. Ercan’ın alelacele açılmasının hikmeti başka ne olabilir?

Elbette bu GYÖ işlerine Ankara antlaşmasının uygulanması, Türkiye’nin Kıbrıs Cumhuriyeti’ne limanlarını açması karşılığında yine Türkiye’nin bazı AB başlıklarındaki vetonun kaldırılması gibi şeylerin eklenebileceğini söylemek mümkün. Çünkü Türkiye, Gümrük Birliğinin güncellenmesi ve vize serbestisi konusunda adım atılmasını işitiyor. Bunu özellikle Türkiye’nin sermaye çevreleri dile getiriyor ve bu büyük bir ihtiyaç.

Hal böyle olunca ortaya çok büyük ölçekte karşılıklı bağımlılık (interdependency) çıkıyor ki bu da uluslararası ilişki kurmanın en temel kuralı olarak bilinmektedir.

Dolayısıyla tekrardan dünkü üçlü zirveye ve ABD nüansına dönecek olursak, yukarıda başlığını yazdığım makaledeki ‘çözüm ilahlarından’ birisinin ABD’den başkasının olmadığını anlamaktayız. Dün toplanan üç ülke, Türkiye ile pazarlık edebilmenin en temel noktasının işin içine ABD’yi de katmak olduğunu bildiklerinden, 3+1 formülü ortaya atarak durumu garantiye almaya çalışmaktadırlar. Yunanistan’ın ve nispeten İsrail’in Türkiye ile bahar havası tadında bir ilişki tutturmasının esas etkeninin ABD olduğunu söylemem sanırım yalan olmaz. 

İnsanın aklına ister istemez ABD Başkanı Joe Biden’ın 2015’te daha başkan yardımcısıyken hazırladığı “Doğu Akdeniz Planı” gelmektedir. Bu konuyu irdelediğim bir başka makalemde (https://www.kibrispostasi.com/c1-KIBRIS_POSTASI_GAZETESI/j227/a36901-bidenin-gelisi-cozumu-tetikler-mi) özellikle de Eski Dışişleri Bakanı Özdil Nami’nin çarpıcı ifadelerini yazmıştım.

Öyle ki Nami, CransMontana başarısızlığının en temel sebeplerinden bir tanesinin ‘ABD ilgisizliği’ olduğunu ifade etmiştir. Yine Nami, Genel Sekreter Guterres’in, ABD ve İngiltere’de çözüm sürecine destek olmasını beklediğini de söylemiş ve görünen o ki geldiğimiz bu son noktada bunu başarmış gibi durmaktadır.

Ha diyeceksiniz ki çözümün ikinci ilahı İngiltere bu işin neresinde?

İngiltere’nin nerede olduğunu görmek için Pile olayına ve Pile’nin hangi ülkenin egemenlik bölgesine bitişik olduğuna bakmak sanırım yeterli olacaktır…

Onu da varın siz anlayın…

#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

Diğer Ulaş BARIŞ yazıları