Beyin kullanma sanatı

Yayın Tarihi: 19/07/12 07:33
okuma süresi: 6 dak.
A- A A+

Hafızalarımıza nazar değmesin.

Daha önce de yazmıştım. Unutmakta üstümüze yoktur.

Yada artık o kadar çok vukuat oluyor ki, birini kavramadan, beynimiz diyerine odaklanıyor.

Bazılarımız, trafikte kendisinden başka araba kullanmasını bilen olmadığını zanneder.

Arabadaki kül tablasını kirletmek istemedikleri için sigaralarını dışarı atarlar.

Bazılarımız orman yangını bir defa çıktıysa artık bir daha çıkmaz zannediyorlar.

En büyük yangınımız 1995 yılında Girne Dağlarımızı kül etmişti.

Kaçımız hatırlar acaba?

Ben çok iyi hatırlıyorum.

Almanya'da olmama rağmen telefonda dakika dakika takip etmiştim.

Çam kozalaklarının el bombası gibi fırladıklarını, alevlerin rüzgar ile ağaçtan ağaca ulaştığını öğrendikçe benim de içim yandı, eridi.

Zarar çok büyüktü. Evler, evcil ve yabani hayvanlar, ne varsa yanmıştı.

Birşey yapmak istiyordum ama elim kolum bağlı gibiydi.

Aklma bir anda Almanya'da maddi yardım toplamak geldi.

Bir yardım hesabı açmam için büyük bürokratik engeller vardı.

Aylarca sürebilirdi.

Çare ararken, oturduğum köyün kilisesinin çanları çalmaya başlamıştı.

Kafamın içinde bir ışık yandı.

Hemen Kiliseye giderek papazı buldum.

"Memleketim yanıyor, yardım toplamam için bana yardım edermisiniz" dedim.

Beni dinledikten sonra, "Kilise'nin hesabını kullabiliriz. Kiliseye gelen bağışlar vergiden muaf olduğu için bir sorun olmaz"dedi.

Alman gazetelerini, Avrupa'da çıkan Türkçe gazeteleri,

bölgemdeki Fuar'ları, herkesi ayağa kaldırdım.

Mesaj çekmediğim, yardım istemediğim yer kalmamıştı Almanya'da.

Küllerden, daha duman çıkarken Kilise'nin hesabına bağışlar gelmeye başlamıştı.

Minik öğrencilerimden bir tanesinin cep harçlığından bana 10 Mark vererek "al bunu da yanan hayvanlara merhem alırsın" demesi gözlerimi doldurmuştu.

Bir uçak şirketinden Kıbrıs'a gidiş dönüş uçak biletini bağış olarak aldım ve fuarlarda üç mark tanesi piyango karşılığı çekilişe koydum.

On gün kadar kısa bir süre içinde 25.000 küsür Mark ( yirmibeş bin Mark) bağış olarak Kilise'nin hesabına yatmıştı.

Papazı yanıma aldım ve Kıbrıs'a gelerek toplanan parayı Kurucu Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş'a takdim ettim. Kulağıma bir espri de fısıldamıştı Denktaş " Bir Papazdan gurtuldum bana başka Papaz mı getirdin? Ama bu Papaz galiba iyidir" ..

Denktaş kendisine verdiğimiz isim listesinde olan yardımsever herkese birer birer teşekkür mektubu yazmayı ihmal etmedi.

Bu para ile binlerce ağaç alınıp bir koruluk oluşturulmuştu diye haber aldım.

O ormana yıllar sonra da alakası olmayan bir kişinin adı verilmişti.

Bu yangından sonra herkes ve ONLAR artık yangın çıkmaz düşüncesi ile hiçbir tedbir almaksızın devam etti yaşamına.

Unutuldu o koca felaket.

Çok geçmedi, Bellapais üzerinde bir yangın çıktı ve o balık hafızalı yetkililer sanki ilk defa yangın çıkmış, başı kesik tavuk gibi koşmaya başladılar.

Hiçbir ders almamışlar geçmişten.

Yangın esnasında canlı yayında Hasan Hastürer telefon ile beni arayarak hem 1995teki yangını konuştu hemde o günkü yangın hakkındaki görüşlerimi aldı.

Bir yangın helikopteri'nin muhakkak alınması gerektiğini söyledim de söyledim.

Yetkililer bir anda yangın uzmanı gibi attılar tuttlar. Biri helikopter diğeri uçak alacağız dedi.

Yangın sönünce beyinlerindeki motorlar da söndü.

Eh artık yangın yoksa tehlike de yok.

Derken 2 gün önce ortalık tutuştu. Türkiye'de bizim için hazır olan bir yangın helikopteri varmış.

Hemen aradılar!

Cevap olumsuz. Mersin bölgesindeki çıkan büyük yangınlardan dolayı bize gönderemediler. Yani helikopter hem vardı hem yoktu.

İyiki İngiliz Üslerinden veya Barış Gücünden iki helikopter müsaitti ki yetiştiler imdadımıza.

Bölgede yanacak birşey kalmayınca da ateş yakma yasağı konmuş.

Şimdi soruyorum.

Büyüklere değil ha!

Okuma yazmayı yeni öğrenmiş 6-7 yaşındaki çocuklara soruyorum!!

Çocuklaaar, ülkemize bir yangın söndürme helikopteri alınmalı acaba?

Çocuklar kesin " alınmalı" diye cevap verecekler. Çünkü onların çalışan kafaları var ve geleceklerini düşünmesini biliyorlar.

Büyüklerden anlayan oldumu acaba?

BUGÜNE KADAR PEK OLMADI!

Çünkü geleceğe birşey bırakma sorumlulukları yoktur.

20 Temmuz Barış ve Özgürlük Bayramı kutlanacak. Sabah 10:00da Dr. Fazıl Küçük Bulvarında.

Temel Sağlık Hizmetleri Dairesi'nin 10:00-15:00 saatleri arasında güneş ışınlarının en zararlı olduğunu bildirmesine rağmen yüzlerce Mehmet'imiz saatlerce kızıl güneşin altında bekletilerek resmi geçit yaptırılıyor.

Gece yapılsa bu törenler ne olurdu?

Sıcaklığın 45 derecede seyrettiği bu günlerde, 20 Temmuz kutlamalarında, yemekler kokteyller yapılırken gece atılacak olan havai fişekleri yasakladılar mı acaba? Yoksa havada yangın tehlikesi yok mu?

Veya bütün bu kutlamalara harcanak olan paralar ile kaç tane helikopter alınırdı çok merak ediyorum.

Hey gidi, kışın sisli, yazın, başı "ağaç dumanlı" Dağlarım, ormanlarım, kuşlarım, kurtlarım, yılanlarım, keçilerim, orkidelerim.Panikten kayalara çarpıp ölen kekliklerim. Acılı sesinizi duyar gibiyim.

Sizin bize faydanınzdan başka zararınız yok. Sizi ne kadar katletsek de hayatta kalmayı başaranlarınız mahvettiğimiz doğamızı tamir etmek için elinden geleni yaptığından eminim.

Ülkemdeki duyarsız, doğa düşmanı birkaç haine rağmen.

#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

Diğer Doç. Turgay HİLMİ yazıları