EkoFin

Yrd. Doç. Dr. Şükrü UMARBEYLİ
sukruumarbeyli@hotmail.com
Yrd. Doç. Dr. Şükrü UMARBEYLİ

Dikkat, açıklıyorum! Ekonomi nasıl bu hale geldi?

Yayın Tarihi: 27/06/22 07:00
okuma süresi: 9 dak.

Bu krizlerin sebepleri son bir iki yılla değerlendirilmemelidir. Aslında dünyada olayın başlangıç noktası 2008 yılında başlayan mortgage krizleri ile başlayan süreç. İpotek ile fonlar yaratılarak ev fiyatları patladı, olmayan bir piyasa yaratıldı ve sonrasında krizle uyandık. Aslında üretimde o dönemlerde tam anlamı ile yoktu. Sonra kriz patladı, finans şirketleri patladı ve ülkelerde bu durumda hızlı tedbir almak zorunda kaldılar. ABD Merkez Bankası faiz indirimleri yaptı, 2015 yılına kadar Avrupa Merkez Bankası da dahil olmak üzere iki katı para basılarak para arzı artırıldı. Dünyada para bolluğu bir anda ortaya çıktı.

Bu aşırı para ki pandemi döneminde de yine ayni senaryo vardı, aslında üretimden olmayan, finansal krizi önlemek, üretimi düşürmemek, tedarik zincirini kırdırmamak için yapılmıştı. İhtiyaç sahiplerine değil de ihtiyacı olmayan taraflara bu paralar kayınca kişiler daha da zengin olup gelişmiş ülkelere altın, tahvil ve coinlere doğru gitti. Riskli enstrümanlar ile paralarına para kattılar.

2018 yılında ABD ciddi enflasyonu, parasal daralma süreci ile kısmen devam ettirmeye çalıştı. 2020 yılında pandemi dönemi ile yine finansal kriz ve covit-19 birleşti ve ardından müdahale geldi. 4 trilyon usd yerine 2021 de ABD 9 trilyon usd bilanço büyüklüğüne ulaşırken, Avrupa Merkez bankası ise 8 trilyon Euro’ya bilançosunu çıkardı. Korkunç para bolluğu oldu. Faizler düşürüldü. Paralar tahvillere gitti sonrasında bu paralar, altına gitti ve altın  patladı, coinler patladı ve bitcoin 8,000 usd’den 65,000 usd seviyelerini gördü. Aslında faiz indirimi global üretimin devamını sağlamak ve tedarik zincirinin devamı içindi.

Para bollaşırsa faizler düşerse ortada kalan para tahvil, borsa, altın ve coinlere gider. Pandemide ise herkese ölüm korkusu geldi; üretim azaldı,  talep düştü ayni zamanda arz da düştü, 2022  yılı ikinci yarısından sonra talepler arttı, üretim azalmıştı böylece arz talebe yetişemedi, emtia ve gıda fiyatları arttı bu defa mevsimsel sıkıntılar ve gıda krizleri pandemide de arttı. 2022 yılı ile parasal daralma ve faiz artışı başladı. Bol paralar gelişmiş ülkelere gidip ortalık yatışacaktı. Rusya-Ukrayna savaşı patladı ve her şey tekrardan sekteye uğradı. Buğday ve ayçiçek gibi ürünler, enerji, petrol ve doğalgaz fiyatları, emtia fiyatları patladı. Çin’in 0 vaka gerginliği tedarik zincirlerini kırdı. Ekonomik durgunluk resesyon dünya genelinde ne kadar sertleşecek ve enflasyon ne kadar daha yükselecek esas soru şu an için aslında budur.

Dünyadaki konjonktürel dalgalanmadan Türkiye’de büyük etkilendi. Türkiye dövize bağlı bir ülke 2000’li yıllarda ithalatın %65’i hammadde ithalatıydı. Ama şimdi maalesef %85 ithal hammadde ve ara madde var. Bundan dolayı dövize ihtiyaç vardır. Türkiye’nin döviz pozisyonu bundan dolayı çok sağlam olmalıdır.

2002 yılında IMF anlaşması vardı, AB uyum yasaları ve sıkı maliye politikası vardı. Gelişmiş ülkeler içerisinde çok iyi bir yerdeydi aslında Türkiye. 2003 yılında global sermaye hızlı bir şekilde giriş yaptı 2003-2008 yılları arasında USD1,7’den 1,16 oldu. Yabancı sermaye 2002 yılında 10 milyar usd’den 2008’de 90 milyar usd oldu. 2008’de çıkış oldu ve usd hemen 1,80 oldu. Yabancı sermaye 30 milyara geriledi. Sonrasında tekrardan dönüş oldu. 2013 yılına kadar USD kuru 1,80 üzerine hiç çıkmadı ve yabancı sermaye 150 milyar usd oldu. 2008-2013 yılına kadar Türkiye’ye üretim yapmadan, canlı sıcak paralar girdi. Döviz sabit kaldı ve istikrarlı bir ekonomi oluşmuştu.

Ülkeye döviz girince, ithal edilen emtia fiyatları düşüyor, akabinde fiyatlar düşüyor, fiyatlar düşünce enflasyon düşüyor, enflasyon düşünce faizler düşüyor. Ucuz kredi alınıyor ve üretim artıyor böylece hızlı bir refah seviyesi oluyor. Önemli olan dövizi içeride tutmak ya da dövizi kullanarak ilerdeki yıllar için daha az döviz ihtiyacı olmasını sağlamak önemlidir.

İşte Türkiye’de bu yapılamadı. 2003-2013 arası ülkeye giren paralara portföy yatırımlarına vergilendirme yapılmadı. Her şey ucuzdu; satışlar ve çeşitli yatırımlar yapıldı. Dövizin ucuzlaması ülkeyi ithalat cenneti yaptı çünkü üretim daha pahalı olmaya başlamıştı.

Enflasyonun artmasını engelleyecek ve ithalat vergisi politikası olmalıydı. Üreticiyi üretimden vazgeçirmemek için yapılmalıydı. Döviz bol olunca devletin harcamaları arttı. Özelleştirmeler oldu; yol, köprü ve inşaata bu paralar gitti. Üretim durmuştu en büyük sorun buydu ve yollar boş kalmıştı. O zaman bu paraları AR-GE, enerji ve teknolojiye yatırmak daha iyi sonuç verebilirdi. Enerji gideri ithalatın %30’unu oluşturuyor. İthalatı artırıp marka değeri oluşturabilecek ürünler yapılaydı ve ithalat artaydı daha az gider yazılacaktır.

2013 sonrası IMF borçları bitti. Avrupa uyum yasalarından uzaklaşıldı ve sıkı maliye politikaları bitti. 2016 yılında darbe girişimi de yabancılar üzerinde olumsuz etki yaptı. Yabancılar ülkeden çıkış yapınca döviz hareketlenmeye başladı. 2013 yılında uluslar arası kredi derecelendirme kurumları Türkiye için yatırım yapılabilir bir not vermişti ve çok büyük bir başarı vardı. 2016 yılında ise bu not tekrardan geri alındı. Ekonomi bu saydığım nedenlerden etkilendi.

2019 parasal genişleme süreçlerinde, majör ülkelerin merkez bankaları tarafından faiz artırmaları yapıldı. Türkiye faizi artırmadı ve yabancıların para çıkışları daha da arttı. Global sermaye çıktı. Sonrasında çok hızlı 8,25% oranında merkez bankası bir faiz artışı yaptı ve faiz %24 oldu. Yine giriş oldu ama dünya ile ters bir politika izlenmesi yabancıları da tereddüte soktu. 2021 yılında ise dünyada faiz artırımları geldi ve Türkiye’de ise tersi faizler sabit kalmaya başladı.

Dövizi ancak yurt dışından sermaye ile ya da ihracat ile sağlayabiliriz. Türkiye’de döviz yok, bu defa TL’de değer kaybı oluyor. Brend petrol bir yılda %100 artış gösterdi. Dolayısı ile en çok benzin 2 katı olarak 20 tl olurdu. 30 olmasının sebebi ise TL’deki değer kaybından dolayı gelen 10 tl. Enflasyonumuzdaki fark aslında buradan geliyor.

Merkez Bankası rezervleri 55 milyar usd ekside ama dövize de ihtiyaç var. Gelinen nokta üretimden ithalatçı olduk. İhracat arttı ama ithalat daha da artıyor. Gerçek enflasyon %150 civarlarında.

Cari açık mayıs ayında 60-70 milyar usd civarlarında ve dış borç kısa vadeli olarak 180 milyar dolar, döviz bazlı hazine garantili yol, köprü ve hava limanı anlaşmaları, dövize endeksli devlet iç borçlanma senetleri, kur korumalı mevduat hesapları var devamlı olaraktan döviz ihtiyacı var. TCMB Swaplar ile dahil 8 milyar usd rezerv kaldı.

CDS primi 818 puan ve dış borç alma da çok zorlaştı. 2010 yılında usd faizi %3 iken 2020 %5 olmuştu. 2021 sonunda %8,5 ve bugün ise %14’leri buldu.

İthalatta ise para değeri düştü ama alımlar yine ayni miktarlarda, yani birim üretim farklı olmuyor; aslında meblağ artıyor. Yani reel büyüme yok.

2021 yılında giren sermayenin, doğrudan yatırımın %55’i sermaye yatırımı, % 45’i gayrimenkul yatırımı oldu. Ama öncesinde bu oranlar %80-%20 idi. 2015 yılında göre %70 doğrudan yatırım düşüş gösterdi. 2002-2013 yılında kadar enflasyonu döviz bolluğu ile sağladılar.

Usd düştüğünde enflasyon düşüyor; faiz düşüyor ve krediler artıyor; ama tersi olunca usd yukarı çıkınca tersi de olmuyor bu da çok ilginç bir durum.

Türkiye euro ihracat ve usd ithalat yapıyor; yani Euro/Usd paritesi iyi olmalı ki biz de avantaj sağlayalım. Euro daha değer kazanınca bizim işimize geliyor.

Türkiye dünyada jeopolitik bir yer olarak Avrupa ve Asya arasında köprü görevi görüyor. Konumu da çok iyi. Ucuz iş gücü, hammadde, teknoloji yatırımı ve daha ucuza üretimi yapılabilecek bir yer. Bunu kullanmak lazım. ABD, İngiltere ve AB dünyanın 2. süper gücü Çin’den rahatsızlar. Büyümesini engellemek istiyorlar ve yatırımları Endonezya ve Mısır’a kaydırıyorlar. Türkiye bu durumda Çin’den daha fazla yatırım alma durumuna girebilir. 10 yıl içerisinde bu yönlerle ilgili çalışmalar yapılırsa ve 2003 yıllarındaki başarı yakalanırsa çok büyük ve güçlü bir dönem yaşanılabilir.

#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

Diğer Yrd. Doç. Dr. Şükrü UMARBEYLİ yazıları