EkoFin

Yrd. Doç. Dr. Şükrü UMARBEYLİ
sukruumarbeyli@hotmail.com
Yrd. Doç. Dr. Şükrü UMARBEYLİ

“Böyük resimde ekonomi”

Yayın Tarihi: 12/12/22 07:00
okuma süresi: 8 dak.

Türkiye uzun süren ekonomik büyüme hedefleri doğrultusunda yıllarca savaştı. Tüm bu buz dağının altında yatan diğer parçaları da bir biri ile birleştirmek oldukça zor. Bütçe açığı, cari açık, faiz, enflasyon, CDS primi, dış borçlar, dış yatırımcıların ülkeye doğrudan ya da dolaylı olarak yatırım yapmalarını sağlamak için cazibe merkezi oluşturmak, kredi derecelendirme kuruluşları, jeopolitik riskler, döviz ve altın rezervleri, işsizlik rakamları vs. gider de gider.

Bir taraftan büyümek ve gelişmekte olan Türkiye’miz ve karşısındaki güçlenmesine karşı birçok ülke ve planlar ve özellikle ekonomik olarak daha da güçlü durmak için ihracat ve yerli üretim, ekonomik büyüme hızı ve faizlerden dolayı ortaya çıkan bir enflasyon enkazı da tüm bunların yanında karşımıza çıkıyor.

Ülkelerin toplam üretim kapasiteleri, bir önceki yıla göre GSYİH ile de refah seviyesinin ne kadar da yükseldiğini ortaya çıkarmaktadır. Özellikle Türkiye’nin dış borcu ve GSYIH oranı yıllardır geliştiği halde yatırımlar ve üretimlerden dolayı hep ayni yerde kaldı %50 olarak devam ediyor. Refah seviyelerini yükseltmek isteyen ülkeler sanayilerini güçlendirmek yani üretimlerini artırmak zorundadırlar. Genellikle hiçbir ülke kendi kendine günümüzde yetecek durumda değildir. Özellikle artık, teknolojik gelişmelerin büyük önem taşıdığı küresel ekonomilerde dünya çapında sermaye hareketleri ve dış ticaret ile ülkeler arası yakınlaşmalar ve bağımlılıklar söz konusu olmaktadır. Ülkelerin birbirleri ile olan ekonomik kanalları ihracat ve ithalat olarak süregelir. Ülkelerin eksikleri olan mal ve hizmet, üretim ihtiyaçlarını dışardan alırken yine üretim fazlası mal ve hizmetlerini de diğer dış ülkelere satarlar.

Dış ülkelere yapılan satışlardan kazanılan döviz girdileri ülkeler için büyük önem taşımaktadır. Az gelişmiş ya da gelişmekte olan ülkeler gelir seviyelerinden dolayı sermayelerinin düşük olması sebebi ile maalesef ithalatta büyük sıkıntılar yaşarken, büyüme ve kalkınma süreçlerinde büyük zararlar görmektedirler. Bundan dolayı dış ticarette yani ihracat ve ithalat yönünden ekonomik olarak cari açık da vererek büyük zararlar yazabilmektedirler.

Ülkeler uygulayacakları politikaları sürekli olarak gözden geçirerek günlük koşullara göre revize etmelidirler. Dış ticaret ve ekonomi arasındaki büyümeye paralel olarak ihracata bağlı olarak büyümeye yönelik çalışmalar yapılırken diğer taraftan da ithalatın da kontrollü yapılarak ihracat ile beraber yönlendirilmesi gerekmektedir.

İhracat ülkelerin kalkınmasında ve ekonomik büyümelerine katkıda bulunan en önemli unsurlardan biridir. Bu gelirler ile ekonomik büyümede artış ve döviz gelirleri ile de aynı zamanda para birimlerinin de değerlenmesine de ayrı zamanda etki etmektedir. Ekonomik büyüme, ülkeler içerisindeki talep edilen mal ve hizmetlerin üretim kapasitelerinin artırılmasına neden olur. Ülkelerin sermaye güçleri, işgüçleri ve teknolojideki gelişimleri ile birlikte sahip oldukları bu faktörler ile üretim kapasitelerine bağlı olarak milli gelirlerindeki GSMH oranları da atmaktadır. Kısacası ihracatın artmasının ekonomiye olan katkısı ile üretim maliyetlerini azaltırken bunun yanında yeni teknolojik yatırımlar ile verimliliğin artmasına da neden olmakladır.   

Ar-GE faaliyetleri, teknoloji gelişmeler, sermayedeki artışlar ve bilgi birikimlerinin artışı ile oluşan faktörler ekonomik büyümeye etki ederken, dış ticaretin de desteği ekonomik büyümeye olumlu olarak etki etmektedir. İhracat ve ekonomik büyüme arasındaki bağlantı her iki yönden de birbirini etkiler mi? diye uzun süre yapılan bazı araştırmalar da vardır. İhracata yönelik büyüme ülkelerde ekonomik büyümeleri olumlu etkilerken, verimlilik artışı, kaynakların etkin kullanılarak dağılması, teknolojik gelişmeler, sermaye ve istihdamdaki artışlar ile pozitif yönde etki etmektedir.   

Dünyadaki uluslararası piyasalarda rekabet gücü çok önemlidir. Eğer dış ticarette yatırımda mal alımlarında ithalat yapılarak büyük ölçüde dışa bağımlı olunursa, yatırım malı fiyatının artması kaçınılmaz olur. İhracata dayalı büyüme politikaları ile ekonomik büyüme sağlanabilmesi için ihracat artışlarının sürdürülebilir olması, yatırımlardaki artışlar ile imalat sanayinin yüksek katma değer yaratan sektörlerine yönelmesi kaçınılmazdır.  Marka değeri oluşturulamadığı sürece fiyatınız ucuz olmadığı zaman müşteri kayıplarının ortaya çıkmasını sağlamaktadır. Ondan dolayı öncelik marka değeri oluşturacak kaliteli ürünü ortaya çıkarmaktan geçiyor.

Bir ülkenin orta ve uzun vadeli büyüme performansında arz yönlü unsurları yani üretim faktörleri önemlidir. Üretim faktörlerindeki miktarlardaki değişim orta ve uzun vadedeki büyümede belirleyici olmaktadır. Ülkelerde mal ve hizmet fiyatlarının hızla artması, ülkelerin paralarının diğer ülke para birimleri karşısında değer kaybetmesine, faizlerin yükselmesine, işsizlik oranının yükselmesine ve ekonomik faaliyetlerin daralmasına neden olmaktadır. Bundan dolayı tüm bu üretim faktörlerinin taleplere bağlı olarak yapılması, talepleri karşılamasından sonra ise ihracatla desteklenerek sürdürülebilir ekonomik büyüme için, ülkeye gelir getirici kaynak yaratarak ekonomik kalkınmaya destek olunması gerekmektedir.

Dediğim gibi büyük mücadeleler edildi yıllarca ve yıllarca onların bedeli de bu enflasyon oranları ve bu döviz kurları ama artık eski yıllar yok yapılacak olanlar belli nasıl 2003-2013 altın dönemde döviz kurları özellikle Dolar 1.4-1.9 ve Sterlin kurları 2.4-2.98 seviyelerinde istikrarlı bir şekilde baskılanarak kontrol altında tutuldu şimdi yine yapılabilir.

Gelin o dönemi size özetleyim:

Türkiye’nin 2002 yılında IMF ile anlaşması vardı, AB uyum yasaları ve sıkı maliye politikası vardı. Gelişmiş ülkeler içerisinde çok iyi bir yerdeydi aslında Türkiye. 2003 yılında küresel sermaye hızlı bir şekilde giriş yaptı 2003-2008 yılları arasında istikrarlı kurlar devam etti. Yabancı sermaye 2002 yılında 10 milyar Usd’den 2008’de 90 milyar Usd oldu. 2008’de küresel krizlerden dolayı çıkışlar oldu ve Usd hemen hafif kımıldayarak kur 1,80 oldu. Yabancı sermaye 30 milyara geriledi. Sonrasında tekrardan dönüş oldu. 2013 yılına kadar USD kuru 1,90 üzerine hiç çıkmadı ve yabancı sermaye 150 milyar Usd oldu. 2008-2013 yılına kadar Türkiye’ye üretim yapmadan, canlı sıcak paralar girdi. Döviz sabit kaldı ve istikrarlı bir ekonomi oluşmuştu.

Şu an hedefte olan büyüme ve enflasyon ikinci planda. Büyüme için düşük faiz ile üretimin artması ve işsizlik oranının düşmesi istihdamın artması ve ihracatta artış sağlayıp sıcak döviz girdisi sağlamak ve arz-talep dengesi bu uygulanan heterodoks para politikası ile cari açığı kapatmak amaçlanmıştı. Şu an için büyüme hatırı sayılır bir durumda elbette ama her şey kurlardan dolayı girdi maliyetlerinden dolayı pahalılandı hem talep enflasyonu hem maliyet enflasyonu dengeler değişti dolayısı ile tekrardan para politikalarını gözden geçirmek gerekecektir. Dediğim gibi büyürken de diğer parçaların da işleyişini çok da bozmamak önemli.

#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

Diğer Yrd. Doç. Dr. Şükrü UMARBEYLİ yazıları