Ya hep, ya hiç...

Yayın Tarihi: 21/12/20 12:28
okuma süresi: 7 dak.

Uzun süreden beri devam eden 5+1 gayrı resmi konferansın ne zaman yapılacağına dair tartışmalara dair ilk net bilgi, hafta sonu Kıbrıs Postası'nın adanın her iki tarafının basınını atlatarak verdiği haberle birlikte önümüzdeki Şubat ayı olarak ortaya çıktı.

Rum basının kimi köşe yazarlarının da yazdığı bilgiye göre, zirve Cenevre'de yapılacak.

Zirvenin tam tarihi ile ilgili henüz resmi bir teyit olmasa da yeni ABD Başkanı Joe Biden'ın yemin edeceği gün olan 20 Ocak 2021'den sonra bir tarih olacağına zaten kesin gözüyle bakılmasıyla birlikte, son AB zirvesinde Türkiye'ye verilen 3 aylık sürenin de Mart ayında dolacağı da göz önüne alındığında, en uygun tarihin Şubat ayı olduğu zaten çok açıktır.

Haberin duyulmasının ardından dün Rum basınına yansıyan bazı haberler ise oldukça dikkat çekici durmaktadır.

Bu bağlamda dün Politis gazetesinde çıkan bir haberde, Rum Lider Nikos Anastasiadis'in söz konusu zirveye Güven Yaratıcı Önlemler (GYÖ) paketiyle gitmeyi düşündüğü yazıldı.

Bu minvalde, Kıbrıs müzakere tarihinin belki de en kadim GYÖ'sü olarak bilinen, yaklaşık 15 kez masaya gelip her defasında da nihayetine ermeyen "Ercan'a karşılık Maraş ve Mağusa limanı formülü" yine manşetlere çıkmış durumdadır.

Maraş'ın ve Mağusa limanının BM gözetimine devredilmesi (ve Maraş'ın eski sahiplerine iade edilmesi) karşılığında, Ercan'ın yine BM gözetiminde uluslarararası uçuşlara açılması şeklinde basına sızan bu formülün, yine aynı haberde vurgulandığı üzere Kıbrıs Türk yönetimi ve Türkiye tarafından kabul görmesinin imkansız olduğu da belirtiliyor.

"Kıbrıs Türk yönetimi" deniliyor ancak kahve kahve gezip futbol maçlarından dakika ve skor bildirmesi dışında başka bir şeyle iştigal etmeyen Ersin Tatar'ın bu konuda tamamen etkisiz bir görünümde olduğunu, esas sözün Türkiye'ye ait olduğunu söylemek doğrusu olur diye düşünüyorum.

Yine cumhurbaşkanının başka bir ülke cumhurbaşkanı için ikide bir 'cumhurbaşkanımız' ifadelerini kullanması da esas sözün kimde olduğuna dair bir başka işaret olarak alınabilir.

Ancak bu fani konuyu burada bırakacak olursak, söz konusu haberde Rum liderin federasyon görüşme yerine, GYÖ görüşme niyetinde olması dikkat çekici bir husustur.

O meşhur atasözündeki gibi 'oynamaya yeri dar' olan Rum liderin önce GYÖ, sonra belki federasyon görüşme gibi iki aşamalı bir çözüm görüşme niyeti, işin içine gaz meselesini de katarak durumları iyice komplike hale getirmek gibi bir hayali varsa, Kıbrıs sorunu bir daha hiç çözülemeyecek potansiyelde birtakım gelişmelere gebe olduğunu bilmesi gerekmektedir diye düşünüyorum.

Zira, iyice silikleşen, iradesi elinden alınan ve alt yönetimden bile geriye düşen Kıbrıslı Türklerin kendisiyle müzakere yapabilme kapasitesi günden güne tükenmektedir. Bu da muhatabının iyice Türkiye olması anlamına gelmektedir ve Türkiye onun aşık atabileceği bir ülke hiç değildir.

Yeri gelmişken, Anastasiadis'in 'dost bilip, yardım istediği' ülkelerin, bizzat Türkiye'nin de dostu olduğu ve ortada bir çıkar ilişkisi olduğu gerçeğini buraya bırakmakta fayda görüyorum.

Öte yandan habere yansıyan bir başka iddia ise 'Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın, 15 Aralık’ta bir telefon görüşmesi yaptığı Avrupa Konseyi Başkanı Charles Michel’e, ülkesinin Kıbrıs sorununu çözmek istediğini, bunun için de konferans düzenlenmesine olumlu yaklaştığını, federasyon çözümüyle ilgili diyaloğa bir şans daha vereceği, Maraş'la ilgili projeleri daha ileriye taşımadan yeni çabanın sonucunu bekleyeceğini' söylediği şeklindedir. 

Bu iddiayla ilgili herhangi bir yalanlama henüz görmediğimizden dolayı bunu doğru kabul edersek, son 1 yıldır, federal çözüm yerine iki devletli çözüm modelini sürekli şekilde gündeme pompalayan Türkiye'nin kendi ulvi çıkarları için yapacağı böylesi bir manevra anlaşılırdır. Nihayetinde bu model bir Türk tezidir deyip işin içinden çıkılabilir.

Haliyle bu noktada gaileyi çekecek kişiler, kraldan daha çok kralcı olmayı bir marifet sayan ve Kıbrıs sorununun uluslarararası bir sorun olduğundan bihaber olanlardır.

Yine aynı habere göre, Erdoğan'ın, Michel'e 'müzakereler bir kez daha başarısız olursa, Kıbrıslı Türklere ne olacağına dair siyasi taahhüt istediği' de yazılmaktadır ve bu istek bence gayet doğru bir istektir.

Kıbrıslı Türklerin Annan Planı sonrası ikinci kez hayal kırıklığına uğradığı Crans Montana ile birlikte, bir üçüncü hayal kırıklığında dayanacak gücü ise hiç yoktur.

Dolayısıyla, 4. Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı'nın da görev süresinde sık sık söylediği, onun müzakerecilik görevini sürdüren Özdil Nami'nin ise her zaman vurguladığı bu husus, Ocak başından itibaren başlaması kuvvetle muhtemel bu yeni sürecin ucu kapalı ve sonuç odaklı bir süreç olmaya mahkum etmektedir.

Son olarak aynı habere yansıyan ve yine son AB zirvesinde alınan karar ışığında, BM'nin adadaki İyi Niyet Misyonuna 'yardım etmek' için gönderilecek olan yeni AB temsilcisinin görevini de aynı resim içinde okumak gerekmektedir.

Doğu Akdeniz'de mevcut sorunların çözülmesi için 'çok taraflı bir konferans düzenlemek için girişim başlatma' misyonu ile atanacak olan bu temsilcinin kuşku yok ki yine habere yansıdığı şekliyle 'bir Avrupa sorunu olan' Kıbrıs sorununun çözümünde de inisiyatif alacağı öngörülebilir.

Zira hep vurguladığım üzere, Doğu Akdeniz'deki sorunların çözümünün anahtarı Kıbrıs'tır.

Kıbrıs sorunu çözülmeden ya da bir şekilde hallolmadan, Doğu Akdeniz'e huzur gelmesi olanak dışıdır.

Bu bilgiler ışığında, hızla "ya hep, ya hiç" minvalinde bir noktaya doğru gittiğimiz yönündeki hissiyatım oldukça güçlüdür…

#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

Diğer Ulaş BARIŞ yazıları