“Değişmeyen tek şey değişimin kendisidir”

Yayın Tarihi: 15/10/20 07:00
okuma süresi: 5 dak.

Böyle diyor M.Ö 535-475 yılları arasında Efes’de yaşamış olan filozof Herakleitos. Ondan yüzyıllar sonra ise Gautama Buddha, “Değişim, değişmeyen tek şeydir” diyerek yineliyor Herakleitos’tan habersiz. 

Bunu herkes söyle, herkes inanır. Ama mesele söylemekte değil, uygulamakta.

(Yeniden yayınlama ihtiyacı duyduğum bir yazıdır.)

ABD’nin başkenti Washington’da, bir “acı sembolü” var. Vietnam’ı anlatan ve yer seviyesinden başlayan bir duvar parkın ortasında insan boyu kadar yükseliyor ve yeniden alçalarak yer seviyesinde bitiyor. Üzerinde ise Vietnam’da ölen elli bin Amerikalının adı yazıyor. Duvarın bu şekilde olmasının nedeni ise “başladığı gibi bitti” cümlesiyle savaşın anlamsızlığını ifade etmesi. Bazen acılar unutulmuyor ancak sembolleştirilerek tüketiliyor, azaltılıyor.

Ateş düştüğü yeri yakmıyor her zaman. Çok daha fazlasını yakıyor. Yıllar boyunca Kıbrıs Adası’nda yaşananlar bu türden acılar olmuştur. Raşit Pertev senaryosu, Fevzi Tanpınar’ın yönetmenliği ve Ahmet Okan’ın müziğinde hayat bulan “Kayıp Otobüs” belgeselinde, beyaz perdeye yansıyanlar buna tam bir örnek. Önceleri “Kayıplar Komitesi”nin kazılarından sızan acı hikayeleri duydum zaman zaman, sonra bu belgeselde 43 yıllık bir hikayeyi izledim. İzlerken dopdolu salondaki, dudakları titreyen, gözleri ıslanmış yüzlerce insandan sadece biriydim. Belgesel, bir otobüs dolusu insanın işlerine gitmek için 13 Mayıs 1964 günü yola çıkışlarını ve bir daha geri dönmemelerini anlatan içeriği sayesinde, toplumu bu acıyla yüzleştirmeyi başardı.

Dikkatle izlediğim röportajlar, otobüsle gidenlerin yakınlarından oluşuyordu. Her kelimede boğazımı boğum boğum yapan ifadeler vardı. Dersler aldım, mesajlar buldum. Kayıp yakınları, öncelikle kayıplarının kemikleri yerine, bir toplu anıt istiyorlar, bu acının simgeleşerek dineceğine inanıyorlar. Bu mesaj çok net. Bunu hızla yapmak lazım. Ada’da yaşanan travma unutulur cinsten değil elbette. Ancak acıyı sembolleştirmek gerekiyor. Sembolleştirmek, unutturmamak ve bir daha yaşatmamak. Savaşları insanlar yapıyor ve sonuçlarını nesiller yaşıyor.

Belgeseldeki röportajda acısını dile getiren bir teyze, “şimdiki çocuklar bilmez, bir ekmeği üç kişi paylaşır yerdik” diyor. Yaşanmış olan onca acıyı, onca tecrübeyi yeni nesillere aktarmak için, ne aynısını bire bir yaşatmalı ne de birlik beraberlik ruhunu kazanmak için bu boyutta toplumsal acı çekmeli. Hızla acıyı sembolleştirmeli, yaşamalı, unutmamalı ancak tüketmeliyiz. Olaydan 43 yıl sonra dudakları titreyerek ve gözlerinden yaşlar süzülerek, babasını son defa görüşünü anlatan koca yürekli bir adam, “ne onlar kazandı ne biz” derken, aslında tüm yaşananların geride kalışını ve içlerine gömdükleri acının ne denli büyük olduğunu da anlatıyor.

Belgeseli izlemeden bir gün önce konuştuğum Fevzi Tanpınar, içerik yanında teknik yeterlilik için de, KKTC’deki çıtayı yükseltmek gerektiğini söylüyordu. Açılış konuşmasında da bunu “belgeseli olmayan bir ülke, albümü olmayan aile gibidir” sözleriyle pekiştirdi. Gerçekten de belgesellere ihtiyacımız var. Üstelik bu tür, mesajı net, anlaşılır ve tekniği iyi belgesellere.

Her belgeselin, “bilmemizi sağlamak” gibi amacı var. Peki bu belgeselden ne bilmeli, ne öğrenmeliyiz? Asıl olan bu. Ateş düştüğü yeri yakmıyor bazen. 43 yıl sonra bile, bu acıyı paylaşan herkesin içine düşüyor. Herkesin canını yakıyor. Sadece bu nedenle bile bir anıtın bu acıya sembol olmasının zamanı geldi. 

Üstelik bir şeyim daha zamanı geldi: Barışı yapmak benim işimdir demekle, geleceği geçmişe hapsetmenin aynı statik düşünce olduğunu!

#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

Diğer Dr. Ferhat ATİK yazıları