Statükonun yeniden duvara vuruşu!

Yayın Tarihi: 28/03/20 12:39
okuma süresi: 7 dak.

Yakın tarihimizi anımsayacak olursak ülkemizdeki statükonun yani mevcut düzenin her sıkıntılı süreçte duvara vurduğunu ve sosyal patlamaların zeminini hazırladığını söyleyebiliriz... Ancak sosyal patlamaların da sonucunda statükonun yeniden kurulduğunu da söyleyebiliriz...  Bunun nedeni de toplumsal düşünme yoksunluğu ve devletin vatandaşına gerçekten yaşam kalitesi bağlamında hizmet etmesi gereken bir kurum olduğunu kavrayamamamız veya unutmamızdır...

Devletin vatandaşını tüketime teşvik etmesi ve yüksek maaş vermesi yaşam kalitesini yükseltmesi anlamına gelmiyor...

Dünya genelinde ekonomi politiğine baktığımızda Almanya ve Japonya’nın eşitlikçi yaklaşımları ve tüketim odaklı olma yerine sağlık, barınma ve eğitim üzerinden yapılan harcamalarla ve ihracat merkezli neo-merkantilist davranmalarıyla yaşam kalitesini artırdıklarını görmekteyiz... ABD ise  tüketim merkezli bir piyasa ekonomisiyle vatandaşlarının temel sağlık ve eğitim ihtiyaçlarına önem vermiyor, bırakınız yapsınlar yaklaşımı hakim, devletin vatandaşını yönlendirme ve koruma gayreti yok, sonucunu da Coronavirüs sürecinde yaşananlarda görmekteyiz...

Dönelim KKTC gerçeğine, 1999-2000 yıllarında yaşanan bankalar krizi nedeniyle ortaya çıkan tablo, tam bu kriz atlatılıyor derken, hemen ardından 2001 yılında Türk Lirasında gerçekleşen devalüasyon neticesinde dövizle kredi alanların feryadına tanık olundu...

Devletin özellikle inşaat sektörü, vatandaşın barınma ihtiyacı ve elbette vatandaşın da barınma ihtiyacını karşılamak bağlamında bir stratejisi yok (300m2 ev için kredi alanları da unutmuyoruz)... Hal böyle olunca da döviz kurlarında bir oynama olduğu anda sarsılıyoruz... Bu sarsılmaların 2016’dan itibaren yeniden yaşandığını söyleyebiliriz...

Para politikasındaki noksanlık da ayrı bir konu...

Cari bütçenin büyük bir kısmının nereye gittiği malum, personel maaşları, emeklilik, burslar v.s.

Devleti yönetenlerin yani hükümetlerin hazinede bu zor günler için yeterli bir birikimi yaratamadıkları  yine kanıtlandı...

Devlette orta ve uzun vadeli bir ekonomi politikası yok... En uzun vadeli politikamız yıllık bütçe ve orta vadeli politikamız ise her ay maaşları ödemek üzerine kurulu !

Bu yazımı yazarken, yaşadığımız bu zor günlerde herhangi bir siyasi partiyi eleştirmek veya övme amacında değilim... Çünkü toplumsal olarak bir yüzleşmeye ihtiyacımız olduğunu düşünüyorum...

Bir tarafta son model aşırı lüks araçlara ve 300m2 evlere harcanan paralar diğer tarafta ise devletin hazinesinin boş durması... Sonucunda da devletin sağlık alanında yatırım yapılabilecek kapasitesinin olmaması (buna rağmen sağlık alanında çalışanlar ellerinden geleni yapıyor), bugünlerde maaş alamayan 3. Ülkeden gelen emekçilere kaynak yok deniliyor... Nasıl olsun ki? Onların yatırımlarını bir yerde muhafaza etmiyoruz ki!

Gelir dağılımındaki dengesizlik hat safhada, bu süreçte özellikle özel sektör çalışanlarının, küçük ve orta ölçekli işletmelerin nasıl mağdur edildikleri bir kez daha ortaya çıkıyor...

Çok zor günlerden geçiyoruz ve geçeceğiz de, devlet organizasyonunu yeniden gözden geçirmemiz için bize bir uyarı niteliğinde bu süreç... Acil bir kamu reformuna ihtiyacımız var, planlı bir yapılanmaya ve bununla birlikte şeffaf bir yönetim anlayışına... E-devlet üzerinden kamuda verimliliği artırmak zorundayız... personel giderlerinin nüfusa oranla fazlalığı ortada, lokomotif sektörlerde yerli istihdam sağlanmalı...

Tarım alanındaki reformu da yapamadık, verimsiz üretime devami ancak verimli olabilecek olan üretim alanlarına geçişi hızlı bir şekilde sağlayamıyoruz... Bazı alanlarda aşırı düzeydeki sübvansiyonlar bütçeyi zora sokuyor ve devleti fakirleştiriyor...

Ne yapılmalı?

Devlet, özel sektörden ve vatandaştan aldığı vergilerle hem personel giderlerini hem de artık çok da iyi veremediği sağlık, eğitim v.b. hizmetlerini karşılıyordu (akaryakıt geliri de bunlardandı)... Öncelikle önümüzdeki kısa dönemde Coronavirüs salgınından dolayı yaşanan ekonomik krizin atlatılması için devletin dış kaynağa ihtiyacı vardır. Bu dış kaynağın kredi veya hibe yoluyla Türkiye ve AB’den bir an önce sağlanması gerekiyor (AB’den bir kaynağın aktarılması zor, aktarılsa bile yerel yönetimler veya sivil toplum üzerinden şartı olacak). Buna ek olarak GSM şirketlerinin yaşadığımız ortamda sundukları hizmetlerin ve gelirlerinin de (internet de dahil) arttığını da öngörebiliriz, bu şirketlerden alınan vergilerde en azından 6 aylık bir dönem için Bakanlar Kurulu yetkisini kullanarak artış yapablir (vatandaşa yansıtılmadan).

Aksi takdirde yaşamı normale dönüştürdüğümüz de, yani 2-3 ay sonrasında da ekonomik krizin kronik bir hale gelmesi kaçınılmazdır... Daralan bir piyasa ve ardı ardına küçük ve orta ölçekli işletmelerle birlikte, turizm ve eğitim alanında olası iflaslar !

Orta ve uzun vadeli olarak ise devletin ve ekonomi anlayışımızın yeniden bir yapılanmaya ihtiyacı vardır. Bu yapılanma da adalet merkezli bir yaklaşımla, üretim odaklı ve dinamik bir yapıya ihtiyaç duymaktadır. Devletin vatandaşa hizmet için tedbirlerini hazinesini ve alt yapısını güçlendirerek almak durumunda olduğunu tüm toplum kesimleri olarak kavramak durumundayız...

Unutmayın Sağlımız için sadece evde kalmak yetmiyor,  kalabalık ortamlardan da uzak durmamız gerekiyor, kısacası misafirlik de yok! Herkese sağlıklı günler diliyorum.

#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.