Eline her kalem alan...

Şu bizim ikinci cumhurbaşkanı M.Ali Talât, benim çok eski bir tanıdığımdır. Bence dostumdur ama ona göre ben dost muyum bilmem. Son attığı mail mesajlarında, hiç de dost muamelesi yoktu, tabii ben de ona göre cevap verdim.

Uzun yıllar biz, M.Ali Talât dostumuzun, aklı, fikri, zekâsı ile öğündük. İsterse şimdi inkâr etsin, onun CTP Genel Başkanı olmasını dile getirme cüretini ilk gösteren de ben oldum. Sonra olanları yazmıyacağım, konu bu değil…

Son zamanlarda, birileri M.Ali'nin aklını karıştırıyor, akıllara seza lâflar söylemesine neden oluyor. Ben kimler olduğunu biliyorum ama yazsam, yiğidin inkâr kalesine sığınacaklar. Yiğitlikleri de o kadardır, yâni… Geçen gün öyle bir lâf söyledi ki susarsam 40 yıllık emeğime yazık.

Bizim Talât buyurdu ki: " Eline kalemi alan, yazar kesiliyor. Bıraksınlar yazarlığı, mesleği yazarlık olanlar yapsın!"

Herhalde sanıyor ki nasıl ki tıp okumadan hekimlik, teknik okumadan mühendislik yapılamıyorsa, Edebiyet Fakültesi okumadan da yazı yazılamaz! Buraya gene döneceğim ama " sosyalizmden vaz geçtim"de dedikten sonra böyle kimin konuşup, kimin konuşmayacağı ile ilgili hükümler vermeye kalkışmak; insanı çok tehlikeli yerlere götürür. Mussolini de İtalya Sosyalist Partisi gazetesi Avanti'nin baş yazarı iken, "yeni bir yol arıyorum" sanarak, bir tek sosyalizmi terk edip, totaliterliği sürdürünce, başka bir "izm"e gittiydi.

Şimdi gelelim "eli kalem tutan yazıyor" meselesine! E gatsavida tutan yazamadığına göre, elbette kalem tutan yazacak da her yazana yazar mı denilir? Ona okur karar verir hocam… Çünkü yazıp da okutabilmek için, diploma gerekmez… Kullandığın dili iyi bilmek gerekir her şeyden önce…Nüansları, şakaları, deyimleri, atasözleri, imaları ile… Ve sonra, herkesin katılması gerekmez ama yazı marifeti ile savunduğunu okutabilecek tutarlı, kendi iç uyumu olan bir dünya görüşü… Tosh muydu söyleyen yoksa İggers mi unuttum şimdi, ki biri New York State'in öteki ise Cambridge'in hocasıdırlar, " Tarihçi olunmaz, tarihçi doğulur. Ben kimseye üniversitede hikâye yazmayı öğretemem ki!" der… Varsa vardır, yoksa yok! Diploma ile olmaz…

İyi ki bizim Talât'ı yetişmediler… Yoksa n'apacaktık bilmem… Dostoyevki'nin mesleği, yazarlık değildi meselâ… Zaten öyle bir meslek yok… O sanat… Usta mühendisti… Talât gibi… Tolstoy, hukuku yarım bırakmış bir çiftçiydi be arkadaş… Dünyanın en büyük hikâyecisi kabul edilen Çehov'un mesleği; çocuk doktorluğu idi… Charles Dickens, ümmi imiş… Mektep medrese görmedi… Turganyev, felsefe okumuş… Jack London'un mesleği? İşçi… Heminway? Lise mezunu… Rudyard Kipling? Hindistan'da bir şirkette memur… M.Ali belki adını bile duymadı ama Marquez'in mesleği: Eczacı…

Geleyim bizimkilere… Nazım Hikmet, Deniz Harp Okulu mezunu idi… Güverteden top atacağına, oturdu şiir yazdı, ne kadar ayıp?! Orhan Veli PTT'de memurdu, utanmaz… Tuttu Garip akımını yarattı, git, git bitmez… Yaşar Kemal usta, ümmiydi…İlkokulu bitirdiyse ne alâ… Orhan Kemal orta okul mezunu ama Türk hikâyesinin en büyük ustası… Türk romanının bence en büyük ustası olan Kemal Tahir de lise mezunu… Gidip tapuda bir memurluk uyduracağına Devlet Ana'yı, Esir Şehrin İnsanları'nı, Kelleci Memet'i, Yorgun Savaşçı'yı yazmış… Karılar Koğuşu da onun… Ar damarı çatlamış adamın. Cemal Süreyya da SBF mezunuymuş! Kaymakamlık etmiyor, gidip aşk şiirleri üstadı oluyor terbiyesiz… Aziz Nesin de subaydı ha! M1 piyade tüfeği atacağına, şiir yazdı, hikâyenin alâsını yazdı, roman yazdı, anı yazdı… Ne utanmaz adam?

Allahtan Talât bunları yetişmedi… Yoksa "eliniz kalem tutuyor diye yazar mı kesildiniz? Oturun aşşağa" der, insanlığı bu gibilerin ellerinden kurtarırdı…

Yetiştiremedi, ne çare… Yazmış bulundular…

Ya kafayı değiş, ya ahbaplarını ya da danışmanlarını be eski dost da sana gülünç lâflar söyletiyorlar. Siyasi hayatın hüsranla bitecek! Bizim emeğimize de yazık…