İfade özgürlüğü sınırsız değildir

Yayın Tarihi: 20/12/14 08:00
okuma süresi: 5 dak.
A- A A+

Düşünce ve ifade özgürlüğünün, demokrasinin en temel ilkelerinden biri olduğu, herkes tarafından bilinip kabul edilmektedir.

Bu nedenle başkalarına zarar verilmediği sürece, herkesin düşündüğünü serbestçe söylemesine saygı gösterilmeli.

Hele Demokratik ülkelerin Meclislerinde, millet vekillerinin kürsü dokunulmazlığı olduğu unutulmamalı.

Yalnız düşünceleri ifade ederken, başkalarını incitmemek, tahrik etmemek, yanlış söylemler ile gerçekleri bilerek veya bilmeyerek saptırmamak, ulusal çıkarları baltalamamak, dayanaksız suçlamalarla başkasını zan altında bırakmamak şarttır.

Son günlerde gündemi meşgul eden Meclisteki bilinen konuşmalar, ortaya konulan tepkiler ve konunun anavatan Türkiye Meclisine kadar yansımasına,üzülmemek mümkün değildir.

Çünkü anavatanla aramızın açılması bindiğimiz dalın kesilmesi olup, bize hiçbir şey kazandırmaz , aksine kaybettirir.

Bu nedenle halen gelinen noktada,Anavatan yetkililerini kırmamak ve aramıza soğukluk girmesini önlemek için, sorumlu makamlarda bulunan büyüklerimizin mutlaka ve acilen araya girip tartışmaları sona erdirmesi gerektiği görüşündeyim.

Yoksa sorumlu makamlarda bulunan siyasilerin yatıştırıcı olmak yerine, tartışmalara katılması,taraf tutması,iki taraftan birini kışkırtması, sorunun büyümesine,Türkiye yetkilileri ile kamu oyunu karşımıza almamıza ve bundan da zarar görmemize sebep olunacak.

Barışçı olmak, geçmişte yapılan hataları dile getirmek ve tekrarlanmamasını istemek, insancıl ve uygarca bir davranış biçimidir.

Ayrıca bundan sonra kimsenin acı çekmemesi için, geçmişte yapılanlarla yüzleşmek, hataları kabul etmek, mağdur olanlardan özür dilemek de uygarca ve insani bir davranıştır.

Fakat bir çok kişinin hassas olduğu konularda görüş ortaya koyarken, sorumluluk duygusu içinde olmamız, başkalarını incitecek, suçlayacak, zan altında bırakacak iftira ve ifadelerden kaçınmamız, gerçekleri saptırmamamız gerekir.

Kıbrıs Türk halkı olarak geçmişte bize çok büyük haksızlıklar yapılması bir yana , hala daha da ambargolarla haksızca cezalandırılıyoruz.

Ortaklıktan kovulan, hakları gasp edilen, 1963-74 döneminde insanlık dışı muameleler ile acı çektirilen, mağdur olan Kıbrıs Türk halkına, Anavatan Türkiye dışında hiçbir ülke ve uluslar arası kuruluş yardım etmemiştir.Aksine Annan raporunda haksız olduğu ve kaldırılması gerektiği belirtilen ambargolar kaldırılmamıştır.

1950'li yıllarda ve 1963-74 arasında bize yapılan vahşi saldırılar, belgelerle kanıtlanmış olup bunların inkar edilmesi mümkün değildir.

Bir çok sivil ve korumasız soydaşımızın, yollarda seyahat ederken, bahçesinde çalışırken ve iş yerinden kaçırılıp katledildiği kimsenin unutturamayacağı acı gerçeklerdir.

Türk tarafı olarak 103 köyümüzden göç etmek zorunda bırakıldığımız da inkar edilemeyen bir gerçektir.

Ayrıca Türklerin egemen olduğu Osmanlı dönemi de dahil,hiçbir zaman, bizim Rum komşularımıza saldırmadığımız, aksine onlara insancıl davrandığımız da tarih kayıtları ile sabittir.

İşte bilinen tüm bu gerçeklere rağmen,yabancıların hep Rum tarafını haklı ve zarara uğrayan , bizi ise haksız ve suçlu görmesi ve cezalandırması büyük bir adaletsizlik olup hepimizi üzmektedir.

Şimdiye kadar hep haksızlığa uğrayan, acı çektirilen,zarara uğratılan Türk halkı olarak kimseye karşı düşmanca duygular beslememekteyiz.

Şimdiye kadar hep zarara uğratılan ve mağdur edilen taraf olmamıza karşın Acheson planından Annan planına kadar tüm çözüm seçeneklerini kabul ederek çözüm, barış ve işbirliğinden yana olduğumuzu somut bir şekilde kanıtlamış bulunuyoruz.

İşte bilinen tüm bu gerçeklere rağmen,içimizdeki bazı kişi ve siyasilerin bile orta halli görüş ortaya koyması, gaspçı ve saldırgan Rum tarafı ile hep savunma durumunda bulunmamıza rağmen, bizi de suçlu göstermesi veya zan altında bırakması doğru değildir.

Kuşkusuz savaşta her türlü üzücü olayların olması mümkündür.Fakat bazı münferit olayları genelleştirmek ve bir devleti, halkı ve orduyu zan altında bırakılmak, yanlıştır.

Hele bazı köşe yazarlarının gözü ile görmüş gibi,'1974'de Türk askerinin çocuk ve kaçamayan ninelere kadar bir çok Rum kadına tecavüz ettiğini' iddia etmesi, çok ciddi bir suçlamadır.Herhalde ilgililer,bu ağır suçlama yapanlar hakkında yargıya başvuracak.

Aslında şehitler haftasında, 1963-74 döneminde büyük acılar çekmemize ve mağdur olmamıza rağmen, bizi suçlu gösteren, hatta zan altında bırakabilen açıklamalar yapılmasının isabetli olmayacağı görüşündeyim.

#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.