Onurumuz dışa karşı korunmalı

Kıbrıs Türk halkının, devletinin ve yöneticilerinin onurunun dışa karşı korunması önemli ve gereklidir.

Bu nedenle başta yöneticilerimiz, politikacılar ve medya olmak üzere, hepimiz de elimizden geldiği kadar,onurumuza gölge düşürülmemesine özen göstermeliyiz.

Fakat bazı kişi,politikacı, siyasi parti ve Sivil toplum yöneticilerinin, Kıbrıs'ta varlığımızı sürdürmemizi sağlayan anavatanın yöneticilerinin ağzından çıkan samimi, iyi niyetle söylenmiş,art niyetsiz açıklamalar karşısında bile olağan üstü tepki göstermesine karşın, güneydeki yöneticilerin ve yabancıların hakaretleri karşısında sessiz kalmaktadır.

Bu tutumları nedeniyle de haklı olarak, anavatan yöneticilerinin açıklamalarına orantısız tepki gösterenlerin, iyi niyetinden kuşku duyulmakta; gerçek amaçlarının da, K. Türk halkını anavatanından koparmak, korumasız bırakmak ve Rum'a yamalamak olduğu ortaya çıkmaktadır.

Gerçekten halkımızın, devletimizin ve yöneticilerimizin onuruna önem verenler, her gün ve her fırsatta, bizi aşağılayan güneydeki yöneticilere, basına ve yabancı devlet adamlarının ayrımcı, onur kırıcı tutum ve davranışlarına da tepki göstermeli.

Bir barış anlaşması yapmak amacı ile çözüm görüşmelerinin başlatılacağı yaşanan dönemde, Rum yetkililerin, yöneticilerimize ve devletimiz karşı sürdürdükleri aşağılayıcı söylem ve hakaretler hoş değildir .

Özellikle güven yaratıcı önlem olarak, öncelikle 'sahte yönetimin sahte cumhurbaşkanı,Başbakanı, Bakanları' gibi aşağılayıcı söylemlerden vazgeçmeleri, aramızdaki soğukluğun giderilmesi ve dostça ilişkilerin başlatılması bakımından da yararlı olacaktır.

Aslında, sahtelik söz konusu ise, gerçekte 1960'ta kurulan iki toplumlu cumhuriyet olduğunu ileri süren, fakat sadece Rum toplumunu temsil eden, güneydeki yönetimdir.

Hal böyle iken Türk tarafı olarak biz güneydeki yönetime ve yöneticilerine sahte diyerek hakaret etmemekteyiz.

Yabancı ülke temsilcilerinin de devletimize ve demokratik kurallarla, seçimle işbaşına getirdiğimiz yöneticilerimize karşı saygılı olmasını istemeliyiz ve buna özen göstermeliyiz.

Örneğin bizim cumhurbaşkanı olarak seçtiğimiz Sayın M. Akıncı'yı, Fransa'nın güneyde görevli büyük elçisinin, 'Türk toplumunun yeni seçilen yöneticisi' sıfatı ile tebrik etmesi, kabul edilemez.

Birleşmiş Milletlerin, Avrupa Birliği temsilcilerinin ve diğer yabancı ülke yöneticilerinin de KKTC'yi tanıyıp tanımamalı bir yana, Kıbrıs Türk halkının cumhurbaşkanı olarak seçtiği ve göreve getirdiği Akıncıyı, başka sıfatlarla tanımlaması doğru değildir.

Bu konuda başta devlet büyüklerimiz olmak üzere, medya kuruluşlarına da büyük görev düştüğü görüşündeyim.

Yabancıların bize yaptığı aşağılamalara ses çıkarmadığımız için, kabullendiğimiz sanılmakta ve pervasızca sürdürülmektedir.

Öte yandan bize her konuda tam bir anne şefkati ile,elindeki tüm olanaklarla fedakarca yardımlarını esirgemeyen Türkiye, anavatanımız olup, zaman zaman yanlış anlama ve değerlendirmeler sonucu ortaya çıkan sıkıntılar aile içi sorunlardır. Böyle durumlarda da ortaya çıkan sıkıntılar, samimi ve dostça ilişkiler içinde ele alınarak düşmanlarımızın sevinmesine fırsat vermeden çözümlenmeli.

Örneğin son günlerde hepimizi üzen ve düşmanlarımızı sevindiren yavru ve ana vatan kırgınlığı, farklı şekillerde değerlendirme yapılmasından kaynaklanmıştır.

Benim anladığıma göre,Cumhurbaşkanımız, açıklamasında kendi ayaklarımız üzerinde durmamızı kastederek, yavru olmaktan çıkmamız gerektiğini ifade etmiştir; Sayın Erdoğan ise Akıncının söylemlerinden, Türkiye'yi dikkate almadan hareket etmek istenildiğini anlayarak tepki göstermiştir.

Krizden hemen sonra sayın Akıncının, anavatan cumhurbaşkanı ile yaptığı telefon görüşmesinin gayet dostça geçtiğini ve ilk dış ziyaretini Ankara'ya yapacağını açıklaması bu görüşü desteklemektedir.

Kısaca belirtmek gerekirse devletimizin, halkımızın ve yöneticilerimizin gerçekten onur ve saygınlığına gölge düşürülmesini istemeyenler,Rum ve yabancı devletler ile uluslar arası kuruluşlarının yanlı davranışlarına, aşağılamalarına ve hakaretlerine tepki göstermeli.