BİRAZ AYDINLIK

Mert MAPOLAR, C.Ht.
mertmapolar@gmail.com
Mert MAPOLAR, C.Ht.

Şimdi ne olacak?

Yayın Tarihi: 17/02/23 07:00
okuma süresi: 15 dak.

Gelinen bu aşamada odaklanılması ve cevap bulunması gereken önemli soruların başında, tüm bu yaşanılanlar; asrın felaketi mi, asrın ihmali mi, yoksa asrın insanlık katliamı mı?

Daha sonra odaklanılması gereken ve cevap bulunması gereken bir başka önemli soru; ölümlerin esas sorumlularının kim veya kimler olduğu?

Ve son olarak da sorulması gerekenler; özelde KKTC vatandaşı sporcu çocuklarının bulunduğu Adıyaman deprem bölgesine, kurtarma ekiplerinin neden geç gittiğidir? Adıyaman yurttaşlarının da üzerinde durduğu önemli bir konudur bu; özellikle ikinci depremden önce, zamanında bu ekiplerin bu bölgeye gelmesi, oradaki yaşamları daha fazla kurtarabilecek miydi?

Depremden ancak 18 saat sonra enkaza ulaşıldığı iddiaları gerçek midir?

Zamanında orada tam teçhizatlı olunsaydı, çocuklar şimdi yaşayacaklar mıydı?

...

Aslında çoğu zaman sorular, cevaplarını da vermektedir...

Her cevap, bir soruyla başlar...

Ve gerçek olan da yaşanılanların, her soruyu aslında yanıtladığıdır...

Cevaplar bazen de kendi içimizdedir... Çevremizde değil!

Soru sormaya devam etmek, bazen de aramaya devam etmenin farklı bir yoludur...

Bir deney, bilimin doğa'ya sorduğu bir sorudur ve bir ölçüm, doğa'nın cevabının kaydedilmesidir...

Bu noktada farkına varılması gereken bir gerçeklik daha vardır; o da aslında "bilimin" gerçekliğidir...

Aslında iki şey vardır, bilim ve kanaat; ilki bilgiyi doğurur, ikincisi ise üzülerek söyleyebiliriz ki cehaleti...

Şu anda hayatın en üzücü yanı, bilimin bilgiyi, toplumun bilgeliği toplamasından daha hızlı toplamasıdır...

Bilim, neyin işe yaradığını kabul etmek ve neyin işe yaramadığını reddetmektir... Ama inanın bu, düşündüğümüzden çok daha fazla cesaret gerektiren bir duruma dönüşmüştür artık...

Bir gerçeklik daha vardır aslında... "Bilim insanı", doğru cevapları veren değil, doğru soruları sorandır çoğu zaman...

Gerçek dünyada gerçek şiir vardır ama, aslında bilim, gerçekliğin şiirinin tam kendisidir...

Sanatın her türü, dünyayı görmenin başka bir yoludur... Başka bir bakış açısı, başka bir pencere... Ve bilim, bu pencerelerin en muhteşemidir... Oradan tüm evreni görebilirsiniz...

Bilim, bizi gizemden kurtarmak için değil, onu yeniden icat etmek ve canlandırmak için var olmuştur...

Bilimin, bir bilgi bütünü olmaktan çok, bir "düşünme biçimi" olduğunu anlamalısınız artık...

Önümüzde, çok ciddi hayati derecede tehlikeli, iki afetin daha olabileceği yönünde "ortak bilim aklı" uyarılarını artırmış durumda... Bunlar özellikle Hatay ve Adana yöreleri ile Marmara İstanbul'da yaşanması muhtemel yakın zamanlı depremlerdir...

Hazırlıklı olmakla birlikte, önlemini artırmak zorunda olmanın, hayati yeni bir sürecine daha girilmiştir...

Doğa bize, her soruyu aslında yanıtlıyor...

Ve tam karşımızda, yaklaşmakta olan yeni iki büyük afet felaketinin de, tüm gerçekliğini ortaya çıkarmaktadır...

Bu bölgeler, özellikle KKTC vatandaşlarının da en fazla ziyaret ettiği, çeşitli nedenlerle oralarda bulundukları yerlerdir aslında…

Yaz, tatil dönemi de yaklaşıyor… Bilinmelidir ki, bu toplum bir başka felaketi daha asla kaldıramaz!

Ana vatan Türkiye'de hemen yanı başımızda, yaşanılan bu deprem felaketinin sonrasında, bilimsel deprem olasılığının yüksek olduğu iki yüksek risk durumu ve gerçekliği daha olduğunu bilmeliyiz...

Açıklanan bilimsel gerçeklikte, uzun süre deprem üretmeyen fay hatlarının çok büyük ölçüde "stres" yüklediğini, enerji biriktirdiğini, açığa çıkan enerjilerin de bu faylara ilave enerji transferi yapabildiğini, bu da yeni depremlere neden olabileceği, "bilimsel gerçeklik" olasılığı olarak, sürekli altı çizilmektedir... Bu olasılığı, dünyanın her yerindeki konunun bilim insanları, tekrar edercesine sürekli söylüyor...

En son yaşanılan deprem felaketinden sonra, vurgulanan ve altı sürekli çizilen konu; özellikle Hatay ve Adana yöreleri ile Marmara İstanbul deprem faylarının, en hassas ve en riskli dönemlerinde  olduğudur...

Bu tamamen bilimsel olasılık gerçekliği doğrultusunda değerlendiriliyor... Yani anlayacağınız, bu bölgelerde deprem olma olasılığının oldukça yüksek olduğunun vurgusu, şimdi çok daha fazla yapılıyor! Son zamanda bilimsel deprem öngörüleri daha fazla paylaşılmakta ve bu bölgeler için sürekli ciddi uyarılar yapılmaktadır... Özellikle bunların içerisinde en riskli olanın Marmara İstanbul olduğu sürekli vurgulanıyor! Bilimsel yapılan tüm ulusal ve uluslararası araştırmalarda ve değerlendirmelerde, bu bölgelerde "deprem" zamanın geldiğine yönelik çok ciddi bilimsel uyarılar ve paylaşımlar yapılmaktadır... Yaşanılan Kahramanmaraş depremi, beklenen Marmara İstanbul depreminden daha büyük fakat, Marmara İstanbul'da muhtemelen olabilecek daha küçük deprem, can ve mal hasarı yönünden çok daha fazla "yıkıcı" olacağına yönelik, çok ciddi önemli tespitler ve bilimsel uyarılar artmıştır...

Uzun süredir deprem olmayan bu yöndeki fay kuşaklarının, çok yakından ve dikkatli bir şekilde takip edilmesi, önlemlerin en üst düzeye çıkarılması gereken, ciddi bir döneme girilmiştir artık...

Bilimsel veriler ışığında, özellikle Marmara İstanbul deprem olasılığının, risk yönünden en yüksek döneminde olduğu artık anlaşılmaktadır... Deprem bekleyen bir kentte yapılması gereken en önemli şey; o kentin nüfusu ve bina yoğunluğunun artırılmamasıdır... Yani İstanbul'un artık büyütülmemesi gerektiğinin altı, bilim insanları tarafından sürekli çiziliyor... Yapılması gerekenin özellikle İstanbul'a yatırımın artık sınırlandırılmasıdır... Ekonomi ve/veya sanayi çarkları bu bölgelerde artık çok fazla yoğunlaştırlmaması gerekmektedir... Bütün Türkiye'nin sanayisinin yüzde 60'ı İstanbul'da olduğu söylenmektedir... Marmara İstanbul'da olabilecek bir deprem, Türkiye ekonomisinin bütün çarklarını durma noktasına getirebilecek kadar tehlikeli ve ciddidir... Böyle bir durum yaşanması durumunda, ekonomiyi eski potansiyeline dönüştürmek için çok uzun yıllara ihtiyaç duyulacaktır... İstanbul, ekonomik yönden bu nedenden dolayı diz çökerse, Türkiye'nin tamamına yakını diz çökme noktasına gelebilecektir... Böyle bir şeyin olması durumunda, endüstride, sanayide ve ticarette hangi noktaya gelinebileceğini bir düşünün... Bu konu oldukça ciddidir ve hayatidir...

"Ortak bilim aklıyla", riski çok yüksek olan bu bölgelerdeki deprem hazırlıklarına hemen başlanmalıdır... Kentsel dönüşüm "dirençli" hale getirilmelidir... Güçlü bir "birim" oluşturularak, gerekli altyapı çalışmaları başlatılarak, gerekli organizasyonlarla, koordinasyonlarla, liyakatlı kadrolarla ciddi planlamalarla deprem kuşaklarındaki her kent, risk analizleri yapılarak "depreme dirençli kente" dönüştürülmesi gerekmektedir artık... KKTC'de bu yönde gerekli dersleri, tedbirleri ve önlemleri, kendi ülkesi ve vatandaşları için de acilen "ortak bilim aklıyla" almalıdır...

Yaşanılan bu süreçlerle birlikte KKTC vatandaşlarının da, Türkiye'de bu bölgelere giderken, bu bölgeleri ziyaret ederken, çok daha dikkatli ve temkinli olması gereken, hayati bir döneme girmiş bulunuyoruz... KKTC'nin, deprem riski yüksek bölgelerde organize edilecek etkinliklere ve organizasyonlara, bu bilinçle gitmesi ve katılması gerekiyor artık...

Kabul edilse de edilmese de, tüm bilimsel gerçekler tüm bu söylenilenleri destekler niteliktedir...

Bilime inanmak veya inanmamak tabii ki insanın kendisine kalmıştır... Bilime karşı çıkanlarınız, inanmayanlarınız, eleştirenleriniz de olacaktır... Bu konularla ilgili olumsuz olarak söyleyeceğiniz, yazacağınız her şey, bilimi kabul etmediğinizi de gösterecektir... Neye inanacağınıza kendiniz "kişisel" olarak karar vereceksiniz... Seyahatlerinizde, bölge ziyaretlerinizde farkındalık geliştirmek, bilinçli olmak, geldiğimiz bu süreçlerde çok daha fazla önem arz etmektedir artık...

Hayatta kalmak bazen ne düşündüğünüze değil, karar alıp ne yaptığınıza, nereye gittiğinize ve nerede olduğumuza da bağlıdır... Bunun kararını "kendiniz" vereceksiniz...

Unutmayınız! "Deprem" konusu ciddiye alınması gereken hayati derecede önemli olan, insan ölümüne en fazla neden olan bir afettir... Nerede, ne yaşayacağınızı asla bilemezsiniz... Yapabileceğiniz, farkındalık ve bilinç geliştirerek, ortaya çıkabilecek risklerinizi "akıl" yoluyla minimize etmek, azaltmaktır...

Halklar, toplumlar bu konudaki farkındalıklarını daha fazla artırmalı, bunu umursamalı ve bu konuyu daha fazla gündeme getirerek, gündemde tutmalıdırlar... Deprem konuşmamakla, duymamakla kesinlikle çözülemez... Bu konunun üzerine gidilmelidir ve bu konu daha fazla konuşulmalıdır artık...

Japonya, Amerika, Meksika gibi ülkelerde yaşanılan bu büyüklükteki depremlerde sadece bir kaç kişi ölmesine rağmen bizlerde halen on binlerce kişinin ölmesi asla "kader" olmamalıdır... Bu noktada ters giden bir şeylerin olduğu artık kabul edilmelidir...

Depremin insanlara verdiği zararları azaltmak, "Ortak bilim aklıyla" mümkündür... Bu ülkeler bunu, bu şekilde yapmışlardır... Yaşadıkları şehirleri, kentleri "depreme dirençli" hale getirmeyi başarmışlardır...

Bilimsel gerçekler, umutsuzluktan ve kadercilikten çok daha öte bir şeydir...

Ötesini görmeye çalışmalıyız... Birey olarak da, toplum olarak da, millet olarak da...

Afetler bize, hepimizin birbirimize bağlı olduğumuzu hatırlatır... İhtiyaç anında birbirimize duygusal, düşüncesel ve davranışsal olarak yardım etmek için bir araya gelebileceğimizi hatırlatırlar... Paylaştığımız deneyimlerde "ortak güç" bulabileceğimizi hatırlatır... ve en önemlisi de; "ortak bilim aklı" oluşturabileceğimizi, geliştirebileceğimizi hatırlatırlar...

Depremin siz, biz ayrımı yapmadığı da önemli bir gerçektir, bunu yaşayarak en acı şekilde gördük! Hepimizin depremin gücü karşısında savunmasız olduğumuzu ve bunlar için hazırlıklı olmamız gerektiğini yaşanılanlar, sürekli bizlere hatırlattı...

Afetlerin özellikle depremlerin, bireyler ve toplumlar üzerindeki olumsuz etkileri çok büyüktür... Duygusal, düşüncesel, davranışsal sonuçları oldukça yıkıcıdır... Stresleri, korkuları, endişe ve kaygıları tetiklerler... Depremi yaşayanların normal hayata dönmeleri zordur... Kayıplar varsa bu çok daha  dayanılmazdır...

Afetler sonrasında bireylerin ve toplumların, fiziksel ve sosyal ihtiyaçları değişir...

Afet sonrasında insanlarda "sosyal belirsizlik ve kafa karışıklığı" ile ilgili kaygısal olumsuz duygularının arttığı, motivasyonlarda düşüşler, odaklanma sorunlarında artışlar yaşandığı da gözlenmektedir...

Yani anlayacağınız, afetlerde birincisi; felaketin kendisidir, ikincisi de afetlerde mağdurlarını etkisi altına alan; duygusal, düşüncesel ve davranışsal felaketleridir...

Depremler bunların en etkilisidir, çünkü ciddiye alınmadığında, önlem alınmadığında en fazla ölümler depremlerde ortaya çıkabilmektedir... Depremlerin yol açtığı olumsuz içsel dengesizlikler, afetlerle birlikte ikincil bireysel ve toplumsal felaketlere dönüşebiliyor... Bunu yaşayanlar ilk başta şok olurlar, olanlara inanmakta zorlanırlar... Uyku sorunları yaşamaya başlarlar, yaşanılanlarla ilgili bir şeyi hatırlamak ve konuşmak istemezler, seslerden uzaklaşırlar, içe dönüklükler artar, insanlardan bile kaçınmalar başlar, özellikle çocukların davranışları değişir, huzursuz, sinirli, agresif, ve aşırı sessiz hale gelirler... Uykusuzluk çekerler, sürekli ebeveynleriyle birlikte olma istekleri artar, aşırı travmatik durumlarda ise çocuklarda öğrenme ve gelişme sorunları artmaya başlar, okul fobileri daha fazla ağır basmaya başlar...

İnsanlar, afet sonrasında yaşadıkları zorluklar karşısında ciddi çok daha ciddi tepkiler gösterebilirler... Travmatik stres bozukluğu, psikoz veya depresyon gelişebilir... Bunlar çok yakından takip edilmesi gereken tüm toplumu etkileyen önemli ve ciddi konulardır...

Deprem gibi afetlerde ortaya çıkan, duygusal, düşüncesel ve davranışsal etkiler, toplumlarda ikincil bir afete dönüşebiliyor... Toplum sisteminde işlev bozuklukları; madde kullanımı, evlilik ve/veya aile içindeki çatışmalar, şiddet ve saldırganlıklar artabiliyor... Toplumun sosyal dokusu etkilenebiliyor...

Anlayacağınız afetlerde çok ciddi olumsuz etkiler ekonomik ve can yönünden olabileceği gibi, duygusal, düşüncesel ve davranışsal olarak da insanlarda çok fazla olumsuz sonuçlar ve tablolar da ortaya çıkabiliyor...

Yapabileceğimiz tek şey "hazırlıklı" olmak ve "dirençli" olmaktır...

Kadercilikten, bir düşünce biçimi olan; "bilimselliğe" dönüşmektir...

 Önlem almaktır... Eğitmektir... Okullarda "afet eğitimi" dersini vermektir... Verdirmektir...

Bilinçli olmaktır... Bilinçlendirmektir... Farkına varmaktır... Farkındalığı artırmaktır...

Depremlerin yıkıcı ve yakıcı etkisini çok iyi anlamaktır... Çok iyi anlatmaktır...

Binaları bilinçli yapmaktır... Denetlemektir... Denetlettirmektir...

Konuşmaktır... Duymaktır... Duymalarını sağlamaktır...

Daha ilerisini görmektir... Daha ilerisini görmelerini sağlamaktır...

En önemlisi de,

Gelecek nesillere afet problemlerini miras bırakmamaktır...

"Akıllı" olmaktır...

Dayanışmayı, "akıllı" yapmaktır...

"Ortak bilim aklını" en etkili şekilde kullanmaktır...

#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.