Kıbrıs’ta taşlar yerinden oynuyor: ABD’nin yeni stratejisi ne anlama geliyor?
MERT MAPOLAR’IN KÖŞE YAZISINI SESLİ DİNLEMEK İÇİN TIKLAYINIZ
ABD Başkanı Donald Trump’ın, Orta Doğu Özel Temsilcisi ve Türkiye Büyükelçisi Tom Barrack’ın, “ABD köprü olabilir” çıkışı ile Heybeliada’daki tarihî Ortodoks dinî eğitim kurumu olan "Halki" Ruhban Okulunun yeniden açılmasıyla ilgili Eylül 2026 tarihini işaret etmesi ve ortaya çıkan özellikle de Kıbrıs vurgusu, Doğu Akdeniz’de yeni bir normalleşme penceresinin aralandığını da bize gösteriyor. Ancak bir siyasal ve bilinçaltı strateji analisti perspektifinden bakıldığında, Barrack’ın sözleri yalnızca diplomatik nezaket değil; bölgesel algıları yeniden konumlandırmayı, karar vericiler üzerinde fark edilmeyen yönlendirici etki unsurları oluşturmayı ve kamuoyunun zihninde yeni bir düzen fikrini meşrulaştırmayı da amaçlıyor. Bu ifadeler çok katmanlı bir söylem stratejisi niteliğini de ortaya çıkarıyor. Bu köşe yazımda da tam bu çerçevede, görünen ile görünmeyen arasındaki stratejik dengeyi irdeleyerek, açıklamaların ardındaki gerçek niyetleri, olası senaryoları ve KKTC'nin önümüzdeki süreçlerde hazırlıklı olması gereken kritik başlıkları da kısaca ele alacağım.
Tom Barrack’ın, kamuoyuna yansıyan ifadeleri, bir bakıma çok katmanlı bir davete benziyor. Türkiye ve Yunanistan’ın eski hesapları rafa kaldırıp, yeni bir bölgesel düzen inşa etmesi, ABD’nin bu süreçte arabulucu, hatta bazı nüanslarda kolaylaştırıcı rol üstlenmesi yönündedir. Barrack, sözleriyle sadece diplomatik nezaket göstermiyor, Heybeliada'daki Ruhban Okulunun "Halki"nin, yeniden açılması için takvim vererek somut bir hamlenin ipuçlarını da bize veriyor. Bu hem sembolik hem de pratik bir adım; diplomasiye açık bir mesaj verirken, aynı zamanda bölgedeki hassas dengeleri etkileme potansiyelini de içinde taşıyor.
Peki bu “köprü” söylemi ne anlama geliyor? Kısa cevap: hem fırsat hem risk. Fırsat olarak, Doğu Akdeniz’de enerji ve nakil koridorları, ekonomik işbirliği alanları ve güven inşa araçları üzerinden istikrar yaratılabilir. Risk olarak, dış aktörlerin müdahaleleri, yerel milliyetçi söylemler ve Kıbrıs’ın hassas dengesi nedeniyle süreç kırılgandır ve sembolik adımlar, gerçek çözümlerle eşleşmezse hayal kırıklığı yaratabilir.
Açık ve anlaşılır bir zihinle, üç olası kısa ve orta vadeli senaryoyu ele alalım; hangileri daha gerçekçi, hangileri tehlike sinyali verir, ülkesel olarak neler yapmalı?
Senaryo 1 — Enerji ve İyi Niyet Temelli Normalleşme (En Olası, En Yapıcı Senaryo):
Bu senaryoda taraflar, Türkiye, Yunanistan ve Kıbrıs’ı da kapsayacak şekilde, enerji kaynakları ve ekonomik ortaklıklar etrafında somut adımlar atar. ABD’nin arabuluculuk rolü, bir Doğu Akdeniz Forumu veya teknik çalışma grupları aracılığıyla iletişimi güçlendirir. "Halki"nin sembolik yeniden açılışı güven inşa eder; Kıbrıs için enerji gelir paylaşımı ya da ortak arama ve işletme modelleri tartışılır. Sonuç: tansiyon düşer, yatırım ve refah potansiyeli artar. Bu yol, tarafların siyasi rızası olduğu ve dış aktörlerin müdahalesi sınırlı kaldığı koşullarda en kalıcı çıkış olabilir.
Senaryo 2 — Teknik Müzakereler Uzar, Çözümler Kısmi Kalır (Orta Olasılıklı Senaryo):
Burada forumlar kurulur, teknik komisyonlar çalışır ama kırılganlıklardan ötürü kapsamlı bir çözüm hayata geçmez. Kıbrıs konusu parçalı müzakerelere dönüşür; garantörlük, güvenlik ve egemenlik meseleleri uzun
soluklu tartışmalarda takılır. "Halki" sembolik bir kazanım sunar; enerji projeleri kısıtlı işbirlikleriyle ilerler. Sonuç olarak kısa vadede gerilim olasılığı azalır, ama kalıcı çözüm gerçekleşmez ve kırılgan istikrar sürer.
Senaryo 3 — Sembolik İlerlemeler, Gerilim Arttığında Bozulma (Düşük Olasılık, Yüksek Etkili Senaryo):
Sembolik adımlar, örneğin "Halki"nin açılması veya diplomatik protokoller, bölgedeki güveni tesis etmede hızlı bir araç olabilir. Ancak eş zamanlı olarak deniz yetki talepleri, keşif faaliyetleri veya milliyetçi politikalar, provokasyona dönüşebilir. Kıbrıs’ta çözülememiş kalıcı sorunlar yeniden yüzeye çıkar ve dış aktörlerin müdahaleleri, bölgedeki kutuplaşmayı derinleştirir. Bu durum, kısa süre içinde ilerlemenin tersine dönebileceğini ve askeri odaklı gerilimlerin de tırmanabileceğini gösteriyor.
"Halki" meselesi bu nedenle yalnızca sembolik bir adım değil; dini ve kültürel bir hamle olarak hızlı güven tesisine olanak sağlarken, toplumsal duyguları da tetikleyebilir. Bu yüzden sembolik hamleler, ancak somut güven inşa paketleriyle desteklendiğinde, kalıcı bir anlam kazanır.
Kıbrıs’ın stratejik önemi tartışılmazdır. Hidrokarbon kaynakları, deniz yetki alanları ve jeostratejik konumu, adayı tüm bölgesel aktörler için kritik ve kırılgan bir nokta hâline getiriyor. Barrack’ın “apse” metaforu bu nedenle anlamlıdır: Doğu Akdeniz’de kalıcı istikrar, Kıbrıs olmadan sağlanamaz. Öte yandan çözüm modeli ne olursa olsun, federasyon, konfederasyon veya yeni paylaşım mekanizmaları, tarafların hassas kırmızı çizgilerini zorlayacak ve diplomatik süreçleri oldukça dikkatli yürütmeyi gerektirecektir.
Toplumsal ve kurumsal hazırlık önerileri:
• Şeffaflık talep edin: Müzakereler kamusal denetime kapalı olmamalı; parlamento, akademi ve sivil toplum süreçlere erişmeli.
• Enerji okuryazarlığı artmalı: Vatandaşlar hangi modların ekonomik getirip hangi riskleri taşıdığını bilmeli; bu konuda bağımsız raporlar yaygınlaştırılmalı.
• Sembolik adımları somutlaştırın: "Halki" gibi girişimler güven ile inşa paketleri, hukuki düzenlemeler ve denetim mekanizmalarıyla desteklenmeli.
• Çok taraflı diplomasi kanallarını kurun: AB, bölgede etkili devletler ve uluslararası enerji şirketlerinin şeffaf ve denetlenebilir katılımı sağlanmalı.
Sonuç itibarıyla, Tom Barrack’ın “köprü” söylemi kapı aralıyor; ama o kapı, ya bir ulaşım koridoruna açılır ya da kısa süreli bir vitrine dönüşür. Buradaki kilit soru, tarafların gerçek siyasi rızayı sağlayıp sağlayamayacağı ve dış aktörlerin müdahalelerinin hangi ölçüde yönetilebileceğidir. Bizim görevimiz; vatandaşlar, sivil toplum ve karar alıcılar olarak, bu pencereden gelecek somut takvimleri, prosedürleri ve hukuki metinleri yakından izlemek, sembolik adımların ardındaki gerçek politikayı sorgulamak ve enerji ile diplomasi süreçlerini, toplumsal denetime açmaktır.
Doğu Akdeniz’de yeni bir harita çiziliyor olabilir; bu harita eğer akıl, şeffaflık ve uzun vadeli planlamayla çizilmezse, köprü değil tuzak olur. Ancak doğru araçlarla yönetilirse, refaha açılan bir koridor haline de gelebilir. Önümüzdeki aylarda "Halki"ye dair somut adımlar, ABD, Yunanistan ve Türkiye'nin üçlü temasları ile Kıbrıs taraflarının resmi yaklaşımları, bu yeni dönemin gerçek rotasını belirleyecektir.
Gelinen bu aşamada, tüm bu son gelişmelerin önemi küçümsenemez. Kıbrıs’ta taşlar yerinden oynamaya başlamış durumda ve bölgedeki aktörlerin niyetleri, adımların sembolik ve pratik etkileri dikkatle izlenmeli ve çok iyi okunmalıdır. Bu süreç, yalnızca diplomatik hamlelerden ibaret değil; aynı zamanda bölgesel enerji, güvenlik ve jeopolitik dengelerin yeniden şekillendiği, hayati derecede önemli bir dönemin de habercisidir. Siyasal ve bilinçaltı strateji perspektifinden bakıldığında, tarafların niyetlerini, mesajların ardındaki nüansları ve olası sonuçları anlamak, hem devlet hem de toplum için kritik bir hazırlık gerektiriyor.
Üst aklın bu gelişmeleri eksiksiz görmesi, süreci öngörerek gerekli önlemleri alması ve stratejik hazırlıkları tamamlaması şarttır. "Halki" gibi, Kıbrıs ile Doğu Akdeniz’deki diğer sembolik ve somut adımlar, yalnızca bugünü değil, önümüzdeki yıllarda bölgesel istikrarın sınırlarını da belirleyecek. Bu nedenle, süreçleri yakından takip etmek, enerjiyi, diplomasi ve hukuki mekanizmaları toplumsal denetim altında tutmak artık bir tercih değil, zorunluluk haline gelmiştir.
Unutmamak gerekir ki: Köprülerin, ancak üst akıl farkındaysa sağlam olduğudur; ancak fark edilmezse tuzak hâline de dönüşebildiğidir... Doğu Akdeniz’de yeni dönemin rotası, stratejik öngörü, şeffaflık ve kararlılıkla çizilecektir. Kıbrıs, bu rotanın hem merkezi hem de ölçüsüdür. Bu yüzden tüm taraflar için hazırlık ve bilinçli takip, önümüzdeki günlerde kritik öneme sahip olacaktır.
Özellikle KKTC’nin en üst liderliğinin ve karar verici mekanizmalarının, Doğu Akdeniz ve Kıbrıs eksenindeki bu önemli gelişmeleri, doğru, eksiksiz ve bilinçli biçimde analiz etmesi, stratejik donanımını da sürekli güncel tutması hayati önem taşıyacaktır. Sadece ulusal değil, bölgesel güvenlik, enerji ve diplomasi dengeleri açısından da kritik olan bu süreç, hatalı veya eksik değerlendirmelerle, kısa sürede kaybedilen fırsatlara da dönüşebileceği asla göz ardı edilmemelidir. Üst düzeydeki farkındalık, liderliğin hem içeride hem de dışarıda oluşacak yeni dengeleri önceden görmesini, olası krizleri öngörmesini ve önleyici stratejiler geliştirmesini de sağlayacaktır. KKTC yönetimi, önümüzdeki günlerde, sembolik hamleleri ve diplomatik jestleri yalnızca ritüel adımlar olarak görmek yerine, bunların ardındaki niyetleri, dış aktörlerin stratejik hesaplarını ve bölgesel etkilerini analiz edecek daha fazla güncel donanıma ve yapılanmaya da sahip olması gerekecektir. Bu farkındalık, halkla iletişimde şeffaflığı, güven inşa süreçlerini ve diplomatik pazarlıkları güçlendirecek; aynı zamanda Kıbrıs’ın, Doğu Akdeniz’de istikrarı tesis eden kilit bir aktör olarak rolünü pekiştirecektir. Önümüzdeki süreçlerde KKTC liderliğinin, bilinçli, stratejik ve öngörülü adımlar atması, sadece kısa vadeli kazanımları değil, uzun vadede de güvenlik ve refahı belirleyecek en kritik faktörleri de kendisine kazandıracaktır.
Görünen ile görünmeyen arasındaki stratejik dengeyi irdelemek, yalnızca uluslararası aktörlerin hamlelerini okumak anlamına gelmez; aynı zamanda Kıbrıs’ın sahnesinde üst yönetimin, kendi politik ve toplumsal mekanizmalarını bu dengeyi koruyacak şekilde yapılandırmasının gerekliliğini de işaret eder. KKTC’nin liderliği, diplomatik jestlerin ve sembolik adımların ardındaki niyetleri, olası nüansları ve bölgesel riskleri önceden analiz ederek, bu doğrultuda hareket etmek zorundadır. Aksi takdirde, kısa vadeli algılar, uzun vadeli stratejik kayıplara dönüşebilir. Bu yüzden her adım, sadece bugünü değil, yarının güvenlik ve refahını şekillendirecek bir bilinçle atılmalıdır.
Son söz:
Liderlik, görünmeyeni görme sanatıdır; bunu başaramayan yol değil, risk üretir.
Mert MAPOLAR, C.Ht. - Bilinçaltı Davranış Bilimci
Yorumlar
Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.