"Kurdun başına gelenlerden"

Yayın Tarihi: 15/03/21 07:00
okuma süresi: 5 dak.

Aslan, kurt ve tilki birlikte avlanmak üzere sözleşip,

dağlarda üçü birden dolaşarak uzun süre avlanmışlar.

Bir yaban öküzü, bir dağ keçisi ve bir de semiz tavşan avlamışlar.

Sonra da bir su başına gelip, oturmuşlar...

Aslan:

- "Ey kurt, bu avladığımız hayvanları adaletli bir şekilde paylaştır, adaleti yeniden ihya et" demiş…

Kurt, yaban öküzünü alıp aslanın önüne bırakmış:

"Siz bizim efendimizsiniz, ayrıca yaban öküzü de büyük ve iri, siz de öyle; onun için yaban öküzü sizin hakkınız. 

Keçi orta boyda ve orta irilikte onun için o da bana düşer, onu da ben alıyorum.

En küçüğümüz tilki olduğuna göre, tavşan da onun hakkıdır" demiş.

 

Bu paylaştırmayı beğenmeyen aslan, kükreyerek:

- "Ey kendini bilmez, yaklaş bakalım, ben iyice anlamadım, bir daha söyle bakayım, ne dedin?"

demiş ve bir pençe vurarak kurdu parçalamış.

Sonra tilkiye dönüp:

   - "Ey tilki, hadi bakalım, bu avları sen adaletli bir şekilde paylaştır" demiş.

 

   Tilki, önce aslanın önünde secde etmiş ve sonra:

 

   - "Bu semiz yaban öküzü, siz efendimizin kuşluk yemeği, bunu kuşluk vakti yersiniz.

   Keçi, siz büyük kralımızın öğle yemeği için güzel bir yahni olur, onu da öğle vakti yersiniz.

   Tavşana gelince; o da size akşam yemeği olur, onu da akşam afiyetle yersiniz" demiş.

 

   Aslan, sevinerek haykırmış:

- "Ey tilki, çok adil davrandın, çok güzel bir şekilde pay etme işini hallettin.

Söyle bakalım, böylesine güzel pay etmeyi kimden öğrendin?" demiş.

Tilki, fark ettirmeden, her ihtimale karşı birkaç adım uzaklaşarak, gülerek cevap vermiş:

- "Kurdun başına gelenlerden."

(Kaynak: Mevlana, Mesnevi, Cilt: 1, beyit no: 3008-3149)

***

Kant'a göre adaletin üç ilkesi vardır:

  • Şerefli yaşa,
  • Kimseye zarar verme, ve
  • Herkese kendi payına düşeni ver.

Çünkü Kant’a göre adaleti yönlendiren, hürriyettir.

Öyle ki, eğer bir yerde hürriyet yoksa, adalet de olmayacaktır!

(Kant, Immanuel (1998). Religion within the Boundaries of Mere Reason,

çev. Alan Wood, Cambridge University Press: Cambridge).

***

Bir başka açıdan da kritik edilirse, adaletten bahsedebilmek için,

toplumdaki her bireyin kendi yaşamını ve adalete olan bakış açısını sorgulaması gerekir…

Yönetimdeki şu anki iktidar da,

gelmiş geçmiş tüm iktidarlar da

ve bu süreçteki her bir siyasetçi de

güç karşısında (güç derken para, mevki, statü vb.) hangi “hal”e büründüğünü sorgulamalıdır

çünkü güç karşısındaki duruşu insanın özünü ortaya çıkarmaktadır…

 

Özde kendi bireysel çıkarları için kul hakkı alan

ve daha genelde de toplumun çıkarlarına ters davranan her bir birey

kendini yine sorgulamalıdır…

Örneğin,

bir aşı kuyruğunda bile bir ötekinin önüne geçmeyi marifet bilmek gibi,

sırayı bilmeyen bir birey ya da toplum adaletten bahsedebilir mi?

 

Diğer insanların, ki bu “diğer” bile bir ötekileştirmedir,

duygularını yok sayıp kendi bencilce duygularına hizmet eden kararlarla var olma mücadelesine adalet tanımı getirir,

işte bu sorgulamadır…

Öz olarak hepimizi öncelikle kendi “adalet” kavramımızı sorgulamaya içtenlikle davet ediyorum…

***

Tilki gibi korkuyla beslenenler için sonuç bellidir:

"Yönetilen" bir kimlik...

"Tilkiler", kulluk ettikleri gücün bir parçası haline gelirler!

Sonra onlar için bütün mes'ele;

Gerçek bir “karşılıklılık”olmaksızın, bu gücü ve adaletsizliği hazmettirmekle,

“Olur” verdirmekle uğraşmak olur!

"Bu yaptığım veya yapılan şey doğru mu?" diye sormazsınız artık!

Aksine, "Aslanlar bunu doğru sayıyor mu?" diye sorarsınız!

 

Özgür düşünceye sahip bağımsız varlıklar olabilecek yerde,

yalnızca sözde "tecrübeliler" tarafından yönetilen (afedersiniz ve

sözüm meclisten dışarı ama) "zombilere" dönüşürsünüz.

Bu durum kendinizi algılamada, sözlerinizde, davranışlarınızda ve inşa

ettiğiniz toplumun doğasında, çok önemli bir etkiye sahip olur.

 

Eh!

“Mandra'da” yaşayanın tecrübesi de derin değil mi?!

Kendi ölçeklerinde mutlaka değerli olan,

ama dünya ölçeğinde bakıldığında,

birçoğu incir çekirdeğini bile doldurmayan geçmiş "tecrübelerimizle",

siyaset dünyasında da velveleler koparıyoruz ya

işte!

Efendim ne imiş?

50 yıllık tecrübemiz bize bunu göster"miş", "miş" ki;

Rumlarla barış olmaz!

 

Tecrübe sorar:

“Işık, tecrübeli bir göz olmazsa neye yarar?”

Bilim, felsefe ve sanat cevap verir:

“Bilinç olmazsa göz neye yarar?”

#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

Diğer Prof. Dr. Mehmet ÇAĞLAR yazıları