Yalova’dan Ortadoğu’ya uzanan karanlık hat
Yalova’da yaşanan ve milletin yüreğine ateş düşüren olay, tekil bir güvenlik vakası olarak okunamaz. Bu tür saldırılar, sadece failiyle değil, hangi jeopolitik aklın parçası olduğu ile anlam kazanır. Hayatını kaybeden şehitlerimize Allah’tan rahmet, ailelerine ve milletimize sabır diliyorum. Bu yazı, acının istismarına değil; acının arkasındaki mekanizmayı görmeye yöneliktir.
Aşağıda talep ettiğiniz bölüm, tarihsel köken–örgütsel evrim–“kurtuluş/yeniden doğuş” anlatısı ekseninde derinleştirilmiş ve güncellenmiş hâliyle sunulmuştur. Metin, analitik bir köşe yazısı diliyle korunmuştur.
Bugün “DEAŞ” olarak bildiğimiz yapı, kendiliğinden ortaya çıkmış bir terör organizasyonu değildir. DEAŞ, kökleri 2003 Irak işgaline uzanan, işgal sonrası devlet çöküşü ve mezhepçi yeniden yapılanmanın içinde filizlenen uzun bir evrimin ürünüdür. Bu hattın ilk halkası, Ebu Musab ez-Zerkavi liderliğinde şekillenen Irak merkezli selefi-cihatçı yapılanmalardır. Zerkavi’nin örgütü, başlangıçta El Kaide ile gevşek bir bağ kurmuş; ancak yöntemsel aşırılığı ve mezhepçi şiddeti nedeniyle merkezle sürekli gerilim yaşamıştır.
2006 sonrası Irak’ta yaşanan iç savaş koşulları, bu yapının “Irak İslam Devleti” adıyla proto-devlet iddiasına yönelmesine zemin hazırladı. Burada kritik olan, örgütün askeri kapasitesinden ziyade yönetim boşluklarını doldurma pratiğidir: vergi toplama, mahkeme kurma, zorunlu itaat mekanizmaları üretme. Devletleşme iddiası, ideolojik bir sıçramadan çok çöken devletlerin boşluğuna yerleşme stratejisidir.
Bu yapı için asıl kırılma, Suriye iç savaşının başlamasıyla yaşandı. 2011 sonrası Suriye sahası; rejim, parçalı muhalefet, bölgesel aktörler ve küresel güçlerin eşzamanlı müdahaleleriyle açık bir satranç tahtasına dönüştü. Irak’taki tecrübesini Suriye’ye taşıyan örgüt, burada sadece savaşan bir milis değil; sınır aşan bir düzen kurucu rolüne soyundu. “Hilafet” ilanı bu bağlamda okunmalıdır: Bir ideolojik nihai hedeften çok, meşruiyet üretme ve sadakat toplama aracı olarak işlev gördü.
Örgütün “kurtuluşu” ya da daha doğru ifadeyle yeniden doğuşu, askeri yenilgilerden sonra gerçekleşti. 2017 itibarıyla sahadaki toprak hâkimiyetini kaybetmesi, DEAŞ’ın sona erdiği anlamına gelmedi. Aksine, örgüt devlet biçimli yapıdan ağ biçimli yapıya evrildi. Bu evrim, merkezî kontrolün zayıflatılması pahasına esneklik ve süreklilik kazandırdı. Hücre tipi yapılanmalar, yerel bağlamlara uyarlanan söylemler ve düşük yoğunluklu ama süreklilik arz eden eylemler bu “kurtuluş”un ana enstrümanlarıdır.
Bu tarihsel seyir, DEAŞ’ın neden tek bir coğrafyaya, tek bir döneme ya da tek bir ideoloji okumasına sığmadığını gösterir. Örgüt, iktidarı paylaşamayan silahlı aktörlerin tortusundan, çöken devletlerin enkazından ve küresel güç rekabetinin yarattığı gri alanlardan beslenen fonksiyonel bir aparattır. Başlangıçtaki “devlet” iddiası tesadüf değildir; sonrasındaki görünmezleşme de öyle. Her iki evre de aynı stratejik aklın, farklı koşullara uyarlanmış biçimleridir.
Bu noktada asıl kırılma şudur: DEAŞ, sahada tek bir merkezden yönetilen yekpare bir yapı olmaktan ziyade, farklı hedeflere göre yeniden kurgulanabilen modüler bir organizasyon hâline getirildi. Burada “DEAŞ-B” olarak tarif edilebilecek ikinci bir fazdan söz etmek mümkündür. Bu faz, ne tamamen Suriye iç dengelerine ne de yalnızca küresel terör ajandasına hizmet eder. Aksine, hem Suriye’ye hem de Türkiye’ye rahatsızlık vermek üzere konumlandırılmıştır.
Türkiye açısından mesele nettir. Türkiye, Suriye krizinin başından itibaren kendi güvenlik kuşağını, göç politikasını ve bölgesel etkisini inşa etmeye çalıştı. Bu irade, sahada kontrolsüz bir aktör istemeyen küresel ve bölgesel güçleri rahatsız etti. DEAŞ-B tipi yapılar tam da bu noktada devreye sokuldu:
– Türkiye’ye “iç güvenlik” baskısı kurmak,
– Toplumsal fay hatlarını kaşımak,
– Devleti sürekli teyakkuz hâlinde tutmak.
Yalova’da yaşanan olay bu çerçevede okunmalıdır. Coğrafya tesadüf değildir; zamanlama tesadüf değildir; kullanılan yöntem tesadüf değildir. Amaç, yalnızca can almak değil; zihinlere korku, devlete yük, topluma güvensizlik ekmektir. Terörün modern biçimi artık sadece silahla değil, algı ve ritim ile çalışır.
Ortadoğu fotoğrafı bugün şunu gösteriyor: DEAŞ benzeri yapılar, bir “inanç” ya da “ideoloji” hareketi olmaktan çoktan çıkmış, jeopolitik ayar vidaları hâline gelmiştir. Hangi ülke bağımsız bir hat çizmeye kalkarsa, bu tür yapıların bir versiyonu mutlaka sahaya sürülür. Bazen sınır ötesinden, bazen içeriden.
Bu nedenle mesele yalnızca güvenlik değildir; akıl meselesidir. Teröre lanet etmek yetmez; onu hangi ellerin, hangi denge arayışlarının, hangi korkuların ürettiğini görmek gerekir. Şehitlerimizin hatırasına borcumuz, sadece yas tutmak değil; aynı senaryonun tekrarını bozacak bilinç seviyesine ulaşmaktır.
Yalova, küçük bir şehir değildir. Bugün Ortadoğu’da çekilen fotoğrafta, Yalova da kadrajın içindedir. Bu gerçeği görmek, soğukkanlı olmak ve meseleyi duygusal reflekslerle değil, stratejik farkındalıkla okumak zorundayız.
Yorumlar
Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.