'Cık' derseniz, 'Cıkkıdı' çıkarın…

Yayın Tarihi: 25/09/18 07:00
okuma süresi: 5 dak.
A- A A+

'Cık' derseniz, 'Cıkkıdı' çıkarın…

Eskiden, çok eskiden, annemlerin köyü olan Görneç'te 'Teke' lakaplı bir çoban yaşarmış.

Bu çobanın resmi olarak tebliğ edilmese de görevi, kendi ve de köyün keçilerine göz kulak olmak, kaybolanları arayıp bulmakmış.

Bir gün annemin teyzesinin 'boz tekesi' ortalardan kaybolmuş, aramışlar taramışlar, bulamamışlar.

Demişler, 'gidip Teke Çoban'a soralım, hani onun napsan tekeliği var, bulur getirir'…

Neyse, Görneç Köyü'nün üst kısmındaki kayalıklara gidip bağırmaya başlamışlar…

Bilirsiniz işte, eskiden cep telefonu yoktu, köylerde iletişim o şekilde sağlanırdı.

"Teke Çoban, Teke Çoban, bizim boz tekeyi gördün mü?"

Ses yok…

Bir daha, bir daha çağırmışlar…Nafile…

Tam çaresiz geri dönecekken, yukarıdaki dik tepeden bir ses yankılanmış:

"Cık derik aha da duymazsınız?"

"Cık", malumunuzdur, Kıbrıslıların çok sevdiği ve kullandığı bir olumsuzluk lafçığıdır.

Bunu birine dediğinizde ve onun da hoşuna gitmediğinde, karşılık olarak "Cıkkıdı çıkar" der, bu da malumunuzdur…

Ancak, "cık", yüksek şekilde seslendirilebilecek bir ifade biçimi değildir, inanmazsanız deneyiniz…

Dolayısıyla, Teke Çoban, sabah kadar "cık" dese, aşağıda bulunan annemin teyzesine meramını anlatamayacaktı.

Bizim de Kıbrıs sorunundaki halimiz aşağı yukarı budur.

Sesimizin başka, niyetimizin başka olması yani…

"Cık" işte bu noktada mükemmel bir kamuflaj sağlıyor…

Ha diyeceksiniz, "cık" ile Kıbrıs sorunu arasında ne bağlantı var?

Aslına bakarsanız, Kıbrıs sorunu karşılıklı tepelerden bağırılan "cık" dolu bir diyaloğun içselleştirilip, yine karşılıklı benimsenmesinden başka bir şey değildir.

Hep bir 'aman çözüm istemeyen taraf biz olmayalım, öyle görünmeyelim' dolu bu bıktırıcı diyaloglarda, ne bir taraf ne de diğer taraf çıkıp da ne dediğini açık ve net olarak anlatmış değildir.

Bu şekilde açık bir duruşu ne Mr No olarak da bilinen Rauf Denktaş, ne de adadaki bölünmenin baş mimarlarından Tasas Papadapulos bile gösterememiştir.

Her ne kadar ikisi de sözde (kalpte de) ayrılıkçı bir kafada da olsa, birleşme yollarında hep çözümcü görünmeye çalışmış, bir şekilde "cık" kısmını "biz istedik ama onlar istemedi" kıvamına getirmeyi başarmıştır.

Denktaş bir yandan bağımsız KKTC denilen yapıya ön ayak olup, 1977-79 Doruk Anlaşmalarını geçtim, Gali Fikirler Demetindeki 100 maddenin 91 tanesine evet diyebiliyor, yani net olarak 'cık' demiyordu.

Aynı şekilde, Tasos Amca da, televizyonlarda çıkıp ağlamasına rağmen, Annan Planı referandumunun düzenlenmesine razı olabiliyordu.

Yani anlayacağınız, her defasında "cık" demelerine rağmen, biz bunu duyamadık.

Ve "cık" diye diye, bizi bugünlere getirdiler, hayatımızı yediler.

Geldiğimiz noktada, gerek çevredeki gaz denkleminin acil olarak sonuca ulaşması, gerekse de Crans Montana sonrası akıp gelen doğal süreçte, artık bir cevap verme zamandır.

Önümüzdeki haftalarda, ya federal Kıbrıs konusunda ileriye gidecek adımlar atılacak, ya da federal Kıbrıs tezi bir daha geri gelmemek üzere tarihin tozlu raflarına kaldırılacaktır.

Samimi şekilde söylüyorum, federasyon tezi can çekişmektedir, hatta Crans sonrası hali, John Snow'un bıçaklanıp karlar üzerinde yatan hareketsiz hali gibidir.

Tek dileğim, Kızıl Büyücü'nün gerekli tılsımı onun kulağına fısıldayıp, hayata geri döndürmesidir…

Gerçi bu denklemde, Jane Holl Lute, kızıl değildir ancak elimizde ne varsa artık, idare edeceğiz…

Bu olmayacaksa, o zaman dileğim, "cık" diyecek olanların, bunu açık bir ifade biçimiyle, açıkça Kıbrıs halklarına anlatmalarıdır.

Özellikle de Kıbrıslı Türklere…

Bu minvalde, sevgili Kıbrıslı Rum kardeşlerim, liderinize söyleyin, "cık" diyecekse, anlaşılır şekilde desin, biz de ne halt edeceğimizi bilelim.

Ha bizimkini soracak olursanız;

Biz zaten bizimkine "cık" deme dedik, o da demeyecektir…

#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

Diğer Ulaş BARIŞ yazıları