Akıncı'nın cevabı…

Yayın Tarihi: 14/11/18 07:00
okuma süresi: 6 dak.
A- A A+

Akıncı'nın cevabı…

Geçtiğimiz gece büyük bir basın ordusu olarak Cumhurbaşkanlığı'ndaydık.

Yaklaşık 2 saatlik konferansın, ilk 20 dakikası cumhurbaşkanının açıklamalarını dinledik.

Ardından da soru cevap şeklinde, konferansı devam ettirdik.

Cumhurbaşkanlığı çok yerinde bir kararla, konferansın Rumca simültane olarak BRT 2 üzerinden yayınlanmasını da istedi ama maalesef bu istek 'teknik' bir hataya takıldı…

Şimdi bu 'sürekli tekrar haline gelen durum' başka bir yazı konusu diye ben Mustafa Akıncı'nın sarfettiği sözlere odaklanmak isterim.

Cumhurbaşkanı konuşmasının başında 'bu Anastasiadis'e bir cevap değildir ama aydınlatılması gereken noktalar vardır' diyerek 'kızım sana söylerim, gelinim sen anla' demiştir ama biz ona da razıyız.

Çünkü geçtiğimiz hafta yazdığım makalede, bu konferansın önemine parmak basmış ve Akıncı'nın, Anastasiadis'in geçtiğimiz Salı günü ortaya attığı 'desentralize federasyon' modeli teklifine ne cevap vereceğini merak ettiğimi belirtmiştim.

'Şimdi sıra Sayın Akıncı'da' diye başlıklandırdığım o yazıya uygun olarak da kendisinin bu tekliften ne anladığını, hangi yetkilerin kurucu, hangi yetkilerin merkezi devlette olmasını istediğini canlı yayında sordum.

Akıncı benim sorduğum soruya istinaden 'şimdi bunları burada açıklamam doğru olmaz' dedi ama adem-merkeziyetçi model diye Türkçeleştirdiğimiz bu modeli görüşebileceğini ifade etti.

İfadesine de 'ancak siyasi eşitliğimiz gerçek anlamda hazmedilirse, etkin katılım konusu çözülürse, ucu açık bir müzakere süreci olmazsa' minvalinde bir şeyleri de ekledi. Gerçi toplantının genelinde bunları zaten söylemişti.

Bu açıdan bakıldığında, Akıncı, Anastasiadis'in geçen Salı yaptığı teklife, o hayati BM parametresini de hatırlatarak 'evet' dediğini rahatlıkla söyleyebiliriz.

Yani içinde siyasi eşitliğin olmayacağı bir federasyonun asla mümkün olamayacağı parametresini…

Dolayısıyla, Jane Holl Lute'un 31 Ekim günü yaptığı ve bu satırların yazarının 'çok kritik' olarak nitelediği ziyaretinde, beraberinde getirdiği Genel Sekreterin mesajında istediği şeyin en azından bir kısmı belli oldu…

"Prosedürü ve neyi konuşacağınızı söyleyin, Lute'un pozisyonunu belirleyelim…Acilen…"

Yani 'terms of reference…'

Bu bağlamda, iki taraf, adem-i merkeziyetçi federasyon modelini görüşmeye hazır olduklarını az çok belli etmiş durumdadır.

Şimdi önemli olan şey prosedürün yani bunun hangi zaman aralıklarında, nasıl görüşüleceğinin konusunu belirlemektir.

Türk tarafı burada çok açık: 'Ucu açık müzakere süreci olmaz…"

Rum Sözcü Prodromou'nun geçen gün dediğine bakılırsa, kendileri zaten hiçbir zaman 'ucu açık' istememiş!

Filelefteros'un yazdığına göre ise, BM, Ocak ayında yeni bir konferans istiyormuş, aradaki zaman da görüşülecek olan konulara hazırlanmak için kullanılmalıymış.

Süreci dikkatle takip edenler hemenden işareti çakacaktır, 'büyük ve ulu Filelefteros'un' bu konularda oldukça sağlam tahminleri vardır…

Öte yandan, Cumhurbaşkanı Akıncı'ya bakılırsa, bu sanki doğru, çünkü konferansta 'eğer müzakereler başlarsa takvim konusunda yıllardan değil aylardan konuşuyoruz' da dedi.

Ocak 2019 dediğin 'aylar' kadar uzak değil mi?

Ya da, aslında şu anda o aylar içinde değil miyiz zaten?

Dört bir taraf konuyu gayrı resmi olarak 'çatır çatır' müzakere etmiyor mu?

Yani bu durumda, eğer Crans Montana'da bıraktığımız yerden yeniden başlayacak olursa, yani uluslararası konferansa geri dönersek büyük bir ihtimalle de Kıbrıs sorunu orada çözülür. Dönmezsek, zaten çözüm yoktur demektir…

Öte yandan, Akıncı'nın konferansta gündeme getirdiği, gaz meselesini ise sanki de yeni bir şey söylemiş gibi algılayanlar oldu.

Etrafta, 'Akıncı çözüm için gazın Türkiye üzerinden geçmesi şartını koştu' diyenleri görüyoruz.

Allah aşkına, cumhurbaşkanı belki de bin kez 'aklın yolu bir, gazın en kısa, en iyi yolu Türkiye üzerinden götürülmesidir' dememiş midir?

Dahası, bu doğru değil mi?

Doğru!

Onun için, bir kere şunu net olarak bilelim: Kıbrıs sorunu uluslararası bir sorundur.

Bir de şunu çok açık şekilde bilelim: İçinde gazın olmadığı, gazın da içinde Türkiye'nin olmadığı bir çözümü mümkün zannedenler büyük bir yanılgı içerisindedir.

Dünya, Dikilitaş etrafında dönmüyor ama ısrarla döndüğünü sananlar var.

Hem Cenevre'de hem de Crans'ta, iki tane masa kuruldu, hatırlatırım.

Bunların birinde, biz gariban Kıbrıslılar, "işte devlet modeli şöyle olsun, posta dairesi bizim olsun, mülkiyet böyle olsun" diye konuşurken, diğer masada, Kıbrıs sorununun esası olan 'güvenlik ve garantiler' başlığı içine gaz girmiş bir şekilde masaya yatırılıyordu.

İşte tam bu noktada, sorunun uluslararası kimliği masada yatmaktadır ve Dikilitaş kuralları geçerli değildir.

Onun için, lütfen bunun farkına varalım ve gerçekler ışığında mücadelemize devam edelim.

#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

Diğer Ulaş BARIŞ yazıları