Benim sol elim...

Yayın Tarihi: 28/09/19 07:00
okuma süresi: 5 dak.
A- A A+

22 çocuklu bir ailenin, hayatta kalabilen 13 çocuğundan biri olarak Dublin'de, beyin felci ile dünyaya gelmiş olan İrlandalı yazar, şair ve ressam Christy Brown, insan denen organizmanın nasıl mucizevi bir şey olduğunu tüm dünyaya ispatlamış birisidir.

Brown, doğumundan sonra uzun süre hareket ve konuşma yetenekleri olmadan yaşamış, ancak bir gün tek kullanabildiği organı olan sol ayağı ile yere 'anne' diye yazınca, annesi onun eğitilebileceğine ikna olmuş, nihayetinde ortaya inanılmaz bir başarı öyküsü çıkmıştır.

Brown, o günden sonra özel eğitim almış, konuşmayı öğrenmiş, sol ayağı ile resimler yapmakla kalmamış, daktilo vasıtasıyla şiirler, romanlar yazmıştır.

Bana göre dünya sinema tarihinin en büyük aktörleri arasında yer alan İngiliz Daniel Day-Lewis'in unutulmaz bir oyunculuk sergilediği ve onun başka hiçbir aktörün başaramadığı 'üç en iyi aktör Oscar ödülünü' alma rekorunun ilk filmi olan 'Benim Sol Ayağım-My Left Foot', işte Brown'un bu olağanüstü öyküsünün hikayesidir.

Geçen aybaşı, 46 yaşında, Tarzanlık yapıp, kayalara tırmanan ve orada düşerek sağ elini kıran bir birey olarak yazdığım bu makaleyi, teknolojinin bana sağladığı imkanlarla sol elimle yazabiliyorum. Haliyle buradan sağlak olduğumu çıkarabilirsiniz.

Hayatını sağ eliyle sürdüren birisi olarak, son bir aydır, tüm hayatım boyunca kullanmadığım kadar sol elimi kullanmış durumdayım.

Ve sizi temenni ederim ki dünyanın düzeni solak insanların hayatı zor geçsin diye kıskanç sağlak beyinler tarafından kurulmuştur.

Yani, kapı kolundan tutunuz da, taharet musluğunun yerleştirilme şekline kadar sağ elli bir düzende yaşıyoruz.

Genel geçer bu duruma, bir de benim sol elini kullanmayan halimi ekleyin…

İş, saçlarımı bile bağlayamamaktan tutun da, yemek yiyememeye, hareket imkanlarının kısıtlanmasından çıkın da her sabah yaptığım programlarımda ağrı sızı içinde saçma sapan yastıklar kullanmama kadar bir sürü soruna yol açmış bulunuyor.

Buna anne-babamın ve diğer yakınlarımın elimi kırdığım için 'neydi zaten senin yapacağın?' türünde çeşitli laflar sokup, psikolojik travma yaratma durumlarına da vardığını eklemek isterim.

Neymiş? Bu yaşta 'eğlenceli' bir gece geçirip, gece denize girip, sonra karanlıkta kayalıklara tırmanmış da düşmüşüm, ondan dolayı dünyanın en umursamaz insanıymışım.

Tamam, anladık, hatalıyız da, sonuçta diğer tüm insanlar gibi benim de düşüp bir tarafımı kırma hakkım yok mudur?

Ben olaya böyle bakıyorum ve yağ gibi üste çıkmayı maharet sayıyorum.

Tabii bu enteresan psikoz, beni, kendimi Christy Brown ile empati yapma noktasına getirdi ve geçen akşam yukarıda bahsettiğim muhteşem filmi izlemeye itti.

Yani o sol ayağını kullandı, ben de sol elimi kullanıyorum, aynı zorluk, aynı insan üstü mücadele filan…

Diyebilirim ki, hiç alakası yok, hadsizliğim ise çok…

1932'de doğan ve 1981'de aramızdan ayrılan Brown'un bu muhteşem azim ve başarı dolu hikayesini, Lewis'in olağanüstü oyunculuğuyla gözyaşları içinde izledim.

Böylesi bir azim, yaşama hırsı, normal bir insanmış gibi davranma dirayeti, bilgiye açlık, öğrenme isteği…

Hem de hayatı boyunca…

Filmin en can alıcı sahnelerinden birinde, Lewis'in sürekli tekrarladığı, ünlü Shakespeare dizesi; 'Olmak ya da olmamak. İşte bütün mesele bu…' aslında hikayenin özünü oluşturuyor.

Bence şartlar her ne olursa olsun, engeller ne olursa olsun, olmamak yerine olmaya çalışmak en doğrusu olur…

Bu arada, Brown'ın annesi olan Bridget Fagan Brown karakteri canlandırmasıyla En İyi Yardımcı Kadın Oscar'ını kucaklayan İrlandalı Aktris Brenda Ficker'ın muhteşem oyunculuğunu da buraya yazmak isterim.

Filmde neredeyse annem kadar yakın hissettiğim Ficker'in, söz konusu gerçek muhteşem hayat öyküsünün ortaya çıkmasında baş mimar olduğunu vurgulamak isterim.

Tabii annem kadar yakın dedim de, benim annem bu zor süreçte yanımda olmasa halim ne olurdu bilemem.

Her sabah bebek gibi saçlarımı tarayan,gömleğimi ilikleyen sevgili anneciğime ne kadar teşekkür etsem azdır.

Üstelik bunları, "gel da oğlun mama ister, goggo ister, koy ağzına da çiğnesin" diye ona takılan, bana da aradan ince ince laf sokan babamın saldırıları altında yapıyor.

Ama gene da babamın da hakkını yemeyeceğim zira kendisi sürecin başından beri makam şoförlüğümü yapıyor, ona da ne kadar teşekkür etsem azdır.

Açıkçası, 1989 yılı yapımı İrlanda-İngiltere ortak yapımı muhteşem filmi görmeyenlere şiddetle tavsiye ederim.

Böylesi ilham verici öykülere gerçekten çok ihtiyacımız var…

Hem de hayatımızın her yerinde…

#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

Diğer Ulaş BARIŞ yazıları