Çirkinlikle dolu güzel Londra

Yayın Tarihi: 23/09/17 12:34
okuma süresi: 4 dak.
A- A A+
Londra'ya çoğu zaman trenle seyahat etmeyi tercih ederim.

Zaman zaman güzergah değişsem de tercihim Tower of London yakınındaki Fenchurch Street istasyonunu kullanmaktır.

Oradan 3 dakikalık bir yürüyüşle Aldgate metrosuna yürüyüp alt treni alarak işyerime varırım.

Güzel görünümlü bu tarihi istasyonun yaşamımda önemli bir yeri var.

Anlatayım. 7 Temmuz 2005 tarihinde istasyonunun terörist bir saldırıda bombalandığı günün sabahı ani bir kararla o bölgedeki bir toplantıya gitmekten vazgeçmiş, rotamı değişerek işyerime gitmiştim.

Bu tren istasyonunun tam yanında 'St. Botolph's Without Aldgate' kilisesi bulunur. Nasıl bir isimse!

Çok severim yüzyıllarca yıl önce inşa edilen kiliseleri ziyaret etmeyi. Yaşadığım bölge olan Essex'deki birçok kileseleri gezdim.

Ziyaret ettiğim ülkelerde de kiliseler ilk durak yerlerimdendir. Bu mekanlarda derin bir huzur bulurum.
Ancak yıllarca en az haftanın iki günü yanından geçtiğim bu kiliseye henüz uğramadım.

Yaptığım araştırmada orada Tüdor dönemine ait rejim karşıtı iki asinin yattığını öğrenmek yakında orayı ziyaret etmemin nedeni olacak.

1666 yılında Londra'yı hemen hemen tamamen tahrip eden yangından fazla zarar almadan çıkan kilise son birkaç yıldan beri boynu bükük bir öksüz görünümünde.

Düşünebilme becerisi olsa "keşke o zaman ben de yansaydım" diye düşünecek.

Son 10 yıl içerisinde kilisenin yanıbaşında ve tüm Aldgate bölgesinde (esasında Londra çapında) oldukça yüksek, çirkin görünümlü binalar türedi.

Kilisenin hemen yanıbaşında yeni açılan kalın cam duvarlarla çevrili otel, çevre kirliliğini tamamlıyor.

Arka tarafdaki kocaman akua mavi bina adeta kiliseyi yutmuş gibi. Çirkin mi çirkin.

Kilisenin ön kısmı şu an restore edilmekte. Kocaman demir parmaklıklı bir kapı, kapının iki yanına dikilen sütunların üzerine altın renkli tarihi bina ile hiç uyum sağlamayan demir örmeler koymuşlar.

Biraz ötede, 1710 yılında Sir John Cass tarafından kurulmuş, aynı ismi taşıyan ve hala faal olan tarihi bir kilise okulu bulunmakta. Onun arkasında da yeni yapılmış kocaman çirkin binalar var.

Yukarıda bahsettiğim kilisenin avlusunda kurulmuş okul o yıl. Anlaşılan zaman aşımında kilise oldukça geniş bir alanı elden çıkarmış.

Okulun arka tarafında 'The Gherkin' denilen adına yaraşır bir bina (Hıyar Turşusu!). Turşuyu, pardon, binayı 2014 yılında Brezilyalı milyarder Joseph Safra £700 milyon vererek satın almış.

Biraz yürüyünce inşaatı 2014 yılında tamamlanan ve telsize benzediği için Walkie Talkie diye adlandırılan acaip görünümlü bir gökdelen bulunur. Çatısındaki lokantasından Londra'nın tüm ihtişamı ile görünüyor olmasından başka özelliği yok.

Biraz ötedeki 'The Shard' denilen canavar gökdelene isterseniz hiç değinmeyelim. Sonra bu yazı hiç bitmez!
İşte birçoklarının gelişme olarak gördüğü, Londranın panoramasını bana göre çok olumsuz şekilde değiştiren tablonun küçücük bir parçası.

Bu çirkinliklerden büyük ölçüde Londra Belediyesi eski Başkanı Boris Johnson sorumlu tutuluyor. Çünkü bu binaların inşa edilme izinlerinin alınmasında büyük rolü olmuş.


Boris bu korkunç yapıların Londra ekonomisine çok büyük katkılar yaptığını savunuyor ama aslında büyük bir çevre katliamının suçlusudur. Umarım tarih onu bu şekilde yargılar.

#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

Diğer Ertanç HİDAYETTİN yazıları