Güldük, eğlendik, bundan sonra ne olacak?

Yayın Tarihi: 22/03/24 07:30
okuma süresi: 4 dak.

"Sahte reçete" olarak bilinen olaylar ilk gündeme geldiğinde, yazdıklarımı hatırlıyorum.

İçinden geçtiğimiz günler, konular, olaylar, birbirine o kadar benziyor ki, sanki çok uzun zamandır, bunlarla beraber yaşıyoruz.

Bir sarmal, bir kaos, her şeyin kötü olduğu, iyi, güzel, umut verici her ne varsa, sanki bu toprakları bırakıp gitmiş, terk etmiş.

İyi eğitim almış, iyi meslek sahibi, sosyal ve ekonomik durumu yerinde, aydın insanları, korkunç suçlamalar ve elleri kelepçeli görmek üzücüydü.

Bunun bir travma olduğunu defalarca yazmış, söylemiş ve konuşmuş biri olarak, benzer tabloları, farklı konularla görmek benim için yeni bir travmadır.

Böyle bir konunun şakası, alayı, mizahı, dedikodusu, siyaseti yok, olsa da bir yere kadar, sınırlı olmalı.

Boyumuza kadar pisliğe battık.

Birileri gelip de yapmadı, biz yaptık, toplum olarak bu çirkefin içindeyiz.

Bu sırf bir siyasi partinin, siyasetçinin, iktidar veya muhalefetin sorunu değil artık, oraları geçtik.

Ülkenin, devletin, toplumun, genel olarak, sadece siyasete, devlete, kurumlara değil, kendine de güvensizliğin en üst noktaya ulaştığı zamanda, zirvedeyiz.

Her kötülük, kendi içinden bir iyilik çıkarır.

Elbette tozpembe tablolar çizmek mümkün değil.

Ama kamu kaynakları ile ilgili her türlü suiistimal devletin nasıl görüldüğünü, bakış açısının nasıl olduğunu ortaya koyuyor.

Devlet, ciddiye alınmayan, kimsenin korkmadığı, denetlemeyen, hesap sormayan, yapanın yanında kaldığı, yapmayanın hep kaybettiği, liyakatin değil, adamcılığın önde olduğu, "yemeyen domuz" bakış açısı ile değerlendirildiği bir aygıt olarak görülüyor.

Bu her zaman böyleydi, bundan sonrada böyle olacak.

Kamusal alanda, bürokraside, polis ve askeri teşkilat da yaşanmaya başlayan deprem, kamuya sıçramayacak mı?

Polis ve asker gibi disiplinli kurumlarda yaşandığı iddia edilen sahte diploma olayı, kimin elinin, kimin cebinde olduğunun bilinmediği, tamamen siyasallaşmış kamu alanında olmaması mümkün mü?

Tabi ki mümkün değil.

Ya da bu işi ticarete döken sadece Kıbrıs Sağlık ve Toplum Bilimleri Üniversitesi (KSTÜ) mi?

Ne kadar zamandır sürüyor bu iş, bundan sonra ne gibi önlemler alınacak?

Diğer üniversitelerle ilgili denetimler ne aşamada?

Bu saatten sonra, bu ülkeye, hangi öğrenci, nereden ve nasıl gelsin?

Yargı süreçleri devam ederken, tüm bunlar hızlı ve yoğun bir çalışma temposu ile en az zararla atlatmak için radikal kararlar alınmalıdır.

Konuyu gündemde tutmak için çeşitli açılardan değerlendirerek, yazmaya çalışıyorum.

Temel hedefim, acil çözüm ve en doğru sonucun bulunmasına katkı koymak.

Yargı bir tarafı, polis araştırması bir tarafı, bir diğer tarafta ise sağduyu ile bu zararı en aza indirmek olmalı.

Bu sarmalın içinden nasıl çıkacağız?

Tam anlamıyla çalışan üniversiteleri nasıl koruyacak, eğitim kalitesini nasıl yükselteceğiz?

Hala hazırda ülkede bulunan okuluna devam eden öğrencilerin kaybettiği güveni sağlamak için neler yapılabilir, birkaç ay sonra üniversite tercihleri gündeme gelecek, bu yarayı nasıl kapatıp, daha sağlamlaşarak nasıl öğrenci çekeceğiz?
Bu ülkede olanın bitenin zararı da faydası da bizimdir, güldük, eğlendik, artık düşünme zamanı.

#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

Diğer Erçin ŞAHMARAN yazıları