Değişen zihniyetlere karşı bayat hamasetler…

Yayın Tarihi: 21/01/20 07:00
okuma süresi: 7 dak.

“Türkiye ile anlaşmak istiyoruz. Anlaşırsak, doğal gaz boru hattı Türkiye'den geçebilir. Bizim için hidrokarbon konusundaki tartışmalara Türkiye ve diğer ülkeleri dahil etmek çok önemli. Ancak Türkiye’yi dahil edecek koşulları yaratmak için önce Kıbrıs sorununu çözmek ve Türkiye’nin İsrail ve Yunanistan ile ilişkilerini normalleştirmek önemlidir. Türkiye ile olan ilişkimizi normalleştirmek istiyoruz…"

Bu ifadeler AKEL Genel Sekreteri Andros Kiprianu'ya ait…

"Türkiye ile coğrafik, ekonomik, nüfus, askeri ve diğer bütün verilere bakıldığında mücadele etmemiz mümkün değildir. Türkiye ile zıtlaşmak, bu yönde politika gütmek, adayı 'uçurumdan aşağıya atmakla' eş anlamlı olacaktır. Türkiye'yi herhangi bir şekilde mağlup etmemiz veya geri çekilmeye zorlamamız olanak dışıdır. Bunun hayalini kuran 'vatanseverler' bir hayal aleminde yaşamaktadırlar ve bundan uyandıklarında çok geç olacak. Bizim Türkiye'yi Doğu Akdeniz'de hidrokarbon meselesinde önemli bir aktör olarak tanımamız gerekmektedir. Türkiye zaten bunu sağlamak için uğraşmaktadır. Bunu tanıyarak, kendi iç işlerimizde 'serbest' kalmayı sağlamalı, dış güçlerin müdahalesini ihtiyaç duymadan, iki bölgeli, iki toplumlu, siyasi eşitliğe dayanan bir federal çözümü sağlamalıyız… AB çatısı altında olmalıyız…"

Bu ifadeler de son dönemlerde oldukça dikkat çekici makaleler yazan, Alitiha ve Cyprus Mail yazarlarından Christos Panayiotides'e ait…

Geçtiğimiz hafta başında, CNN Türk'e katılıp, söz konusu çağrıyı yapan Kiprianu'nun o ifadeleri, milliyetçi Rum toplulukları içinde 'vatan hainliği'  ile eş tutuldu. Aynı şekilde, Panayiotides'in hafta sonu çıkan makalesi, yine aynı çevreler tarafından topa tutuldu.

Gelinen noktada, alıntı yaptığım ifadeler aslında bir çaresizliği ortaya koymaktadır.

Bir AB üyesi olan Kıbrıs, kendi ilan ettiği ekonomik bölgesi içinde başka bir ülkenin cirit atmasına tepkilidir. Haliyle bu tepkiyi, AB'nin birçok kurumuna taşımıştır. Ancak AB, Türkiye'nin ada etrafında sürdürdüğü bu faaliyetlere karşı pek de istenilen desteği göstermemiş, belli ki göstermeyecektir de.

Bir diğer dikkat çekici nokta ise, hafta sonu Berlin'de gerçekleştirilen Libya konferansına ne Yunanistan'ın ne de Kıbrıs Cumhuriyeti'nin davet edilmemesidir. Almanya, bu daveti yaparken, konunun Türkiye-Libya mutabakatı ve o ilandan sonra yaşanan Türkiye-Yunanistan gerginliği olmadığını belirterek, konunun Libya'daki savaş olduğunu açıklamıştır.

Kaddafi'nin öldürülmesinden beri, yani 2011'den beri Libya'da süren iç savaş için kılını bile kıpırdatmayan AB, aniden, her ne halse, Libya'nın aşkına mı düşmüştür?

Pek tabii ki hayır. Libya'nın bu kadar revaçta olmasının tek sebebi, Türkiye ile Libya arasında 2019'un son günlerinde varılan ve tüm oyunu değiştiren mutabakat muhtıralarıdır. Hatta Rum basınında çıkan bir makalede, "Ne oldu da hepimiz Libya uzmanı kesildik?" diye bu konuya alaycı atıf bile yapılmaktadır.

Hâlbuki Yunanistan, Türkiye'nin Libya ile ilan ettiği deniz sınırlama anlaşmasının kapsadığı bölgelerde herhangi bir çalışma yapılmasının 'casus belli', yani savaş sebebi olduğunu defalarca dile getirmiştir.

Buna rağmen AB'nin Türkiye'ye tepkisi 'kınamadan' fazlası değildir.

Dolayısıyla, AB, hem Kıbrıs hem de Yunanistan konusunda tavır göstermekten uzaktır.

Bunun ilk sebebi belki Türkiye'nin ikide bir "4 milyon Suriyeliyi yollarım ha!" tehdidi gibi görünse de, bence Türkiye-AB arasında büyük ekonomik bağlılık en önemli sebeptir.

Bugün Türkiye'nin en büyük ticaret partneri Almanya'dır. Diğer AB ülkeleri ile ticaret hacmi çok büyüktür. İtalya'nın Türkiye'yi saf dışı bırakmaya yönelik EastMed projesinde ayak sürmesi, imza etmemesinin bir büyük sebebi budur.

Yani, Rum yazar Panayiotides'in yazısında ifade ettiği üzere, "Küçük Kıbrıs-Büyük Türkiye'ye karşı" durumu, Türkiye'ye değil, Kıbrıs'a zarar vermektedir.

Ada etrafında bulunan büyük zenginlik bu çatışma yüzünden tehlike altına girmiş sonucunda da bu miras kavgası yüzünden 'beytambal' kalma tehlikesi ile karşı karşıyadır.

Kiprianu da bu tehlike, "Türkiye ile anlaşma istiyoruz" demekte, çıkarılacak olan gazın Türkiye üzerinden gönderilmesi gerektiğini dile getirmektedir. Hatta, kendini ateşe atacak bir şekilde "EastMed siyasi bir adımdır" da demektedir.

Öte yandan geçtiğimiz Cumartesi adaylığını ilan eden Başbakan Ersin Tatar ise "Rumlarda bir zihniyet değişikliği yoktur" iddiasında bulunmaktadır.

Aynı ifadeleri hükümet ortağı Kudret Bey de sık sık telaffuz etmektedir. Bu durumda, bu yukarıda verdiğim örnekler, yani Türkiye ile zıtlaşma yerine, ortaklık etme isteği ifadeleri kısmen de olsa bir zihniyet değişikliği değildir de nedir?

Lafın kısası, büyük bir uzlaşıya doğru giderken, Rum siyasetinin ve basınının önemli isimleri bu potansiyel uzlaşıyı destekler yönde ifadeler kullanırken, Kıbrıs Türk siyaseti maalesef eski bilindik hamaset içinde yüzmekte, şükran edebiyatı yine ön plana çıkmaktadır.

Seçim yine 'Türkiye karşıtlığı-sevdası' üzerinden kotarılmakta, vizyon, kendi halkını düşünme, onur ve haysiyet yine arka plana atılmaktadır…

Kötü bir filmin tekrar tekrar vizyona sunulması gibi, tam bir kâbus olan bu hal, inanın bana, özellikle de geldiğimiz şartlarda kimselere yaramayacaktır.

En başta da Türkiye'ye...

#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

Diğer Ulaş BARIŞ yazıları