Who are you?

Yayın Tarihi: 26/04/20 13:26
okuma süresi: 8 dak.

Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı, Dünya Sağlık Örgütü'ne (WHO) bir mektup yazmış ve Kuzey Kıbrıs'taki verilerin de Koronavirüs (Covid-19) istatistiklere dahil edilmesini istemiş.

Akıncı, WHO Genel Direktörü Dr. Tedros Adhanom Ghebreyesus’a gönderdiği yazıda, Covid 19 salgınına karşı tüm dünya toplumları gibi Kıbrıs Türk halkının da gerekli tedbirleri alarak mücadele etmekte olduğunu belirterek, Dünya Sağlık Örgütü ile iletişim ve dayanışma içinde olmanın önemini vurgulamış.

Mektubun benzeri bir kaç hafta önce Dışişleri Bakanı Kudret Özersay tarafından da gönderilmişti.

Eksik olmasın, hocamız Mehmet Hasgüler de bu konu üzerinde yoğun şeklinde çalışmakta, imza kampanyası ile girişimi ileri götürmeye uğraşmaktadır.

Yanlış anlaşılmasın, bu çabaları küçümsemiyorum, bilakis destekliyorum ama ne yapmaya çalışıyoruz diye de sormaktan geri duracak değilim.

Çünkü gerçekler bu çabaların ayrıntılarında gizli bir şekilde durmaktadır.

Peki ne yapıyoruz?

Dünyanın karşılaştığı en büyük tehlikelerden birisi olan Korona salgınında "biz de varız, bizim de vakamız kayıbımız var" mesajı göndermeye çalışıyoruz. Kısaca biz de dünyalıyız diyor ama duyan var mı ki?

Düşünün, WHO gibi tüm dünyayı gören bilen bir sağlık kuruluşu, böylesi bir salgında bile içinde bulunduğumuz çoğrafyayı görmemekte, biz de o görsün diye elimizden geleni yapmakta, "bizi gör" demekteyiz.

Kıbrıs Türk halkının sanki de bu dünyada yaşamıyormuş gibi davranılması pek tabii ilk kez değil ve bu durum içinde yaşadığımız düzeni kurup, bugüne getirenlerin eserinden başka bir şey değildir.

Daha net söylemem gerekirse, bugünkü düzeni kuranlar, ondan beslenenler geldiğimiz bu aciz durumun sorumlusudurlar.

Ve bu aciz düzen Covid-19 salgını ortaya çıktığı günden beri bir kez daha tüm çıplaklığı ile kendini göstermiş, yağan yağmur, esen rüzgarda hep malum olduğu gibi bir kez daha 'kral çıplak' dedirtmiştir.

Ancak bu kez ortaya çıkan çıplaklık diğerlerinden daha anlamlıdır çünkü gelinen durum Kıbrıs Türklerinin ne kadar yalnız olduğunu, elinde ne kadar az enstrüman bulunduğunu ve ekonomisinin tam bağımlı durumunu göstermiştir.

Siz bakmayın kabile devleti Cibuti'den bile daha az test yaparak "Covid'i yendik" aymazlığı içine girenlerin boş hezeyanlarına. Çünkü bu salgının yakın bir gelecekte biteceği yoktur.

Olay ada olmamızın getirdiği avantajın yanı sıra halkın dünyada alınan tedbirlere paralel karantinaya girmesi ve buna büyük ölçülerde uymasıdır.

Yoksa Mart ayı başında "Abartmayın, kendi ayağımıza kurşun sıkamayız" diyen, sonrasında da 13 Mart'ta yapılan ve Cumhurbaşkanının da katıldığı olaylı Bakanlar Kurlu toplantısı öncesi "asla sokağa çıkma yasağı ilan edilmeyecek" deyip, 36 saat sonra bundan geri atan Başbakanın ya da hükümetinin direk bir başarısı yoktur.

Bugüne kadar yapılan 8500 küsur testin ne kadarının güvenli olduğu da bilinmezken, bu Başbakan tarafından bizzat dile getirilirken, parasız kalan, kamu ve iş çevrelerinin baskılarından bunalan hükümetin ortaya bir başarı öyküsü koyup, tedbirleri kaldırmasından, ekonomiyi çalıştırmaktan başka çaresi yok görülmektedir.

Peki niye? Çünkü Türkiye'den beklenen, utangaç ya da direk bir dille istenen mali yardım gelmemekte ve görünen o ki gelecek gibi de durmamaktadır.

Öte yandan bu devletin uluslararası yardım alması gibi bir durumu da yoktur çünkü böyle bir enstrümanı da yoktur. Bu konuda Cumhurbaşkanının, Dünya Bankasına mektup yazıp, geri dönüşünde de 'iş birliği yaparız' cevabını aldığı girişim, Rumların iznine tabidir çünkü adanın resmi olarak bilinen yönetimi onlardır.

Buna Uluslararası Para Fonu IMF'nin de çağrısı yaptığı üzere, varlıklı kesim üzerine gelir vergisi koyma uygulaması, böylece sıfıra yakın noktalara düşen devlet gelirlerinin bir miktar artırılması formülünün içinde yaşadığımız düzenin sermaye gruplarının geniş kesimleri ile kurduğu çıkar ilişkisi yüzünden mümkün görünmediğini de eklersek, geriye açılmaktan ve toplumun sağlığını tehlikeye atmaktan başka yol kalmamaktadır.

İşte bugünlerde ülkemizin en önemli doktorlarının "sıfır vaka açıklayarak bir şey çözemezsiniz" diye bas bas bağırmasına rağmen bunun göz ardı edilip sıfır vaka açıklanması, bu dediğim başarı öyküsünün yazılması ihtiyacından başka bir şey değildir.

Aslına bakarsanız gerçeklerin bu denli açık ve net şekilde ortaya çıkmasından dolayı hicap duymak gibi bir derdim yoktur.

Onun için geçen akşam canlı yayında Başbakan Ersin Tatar'a ısrarla "Tayyip Bey ile konuştunuz, mali yardım geliyor mu?" diye sorduğumda ve o da gelmediğini, gelmeyeceğini bildiği ama bunu söyleyemeyeceği için lafı dolandırmasına kızmıyorum.

Bu nokta yine aynı canlı yayında Başbakana "Rumlarla ortak kullandığımız genetik laboratuvarından PCR testleri için yardım almayı düşünür müsünüz?" diye sorduğumda "gerek yoktur" demesini, başımızdaki hükümetin büyük kısmının zihniyetinin ne olduğunu göstermesi açısından önemli bir emare olarak koymak isterim. Buna Dünya Bankası girişimini ve şartını da eklerseniz

o iki soru ve iki cevap, gelinen durumu anlamak için yeterlidir.

Özne olamamak, sözü kuramamak işte bu ters yönlü ama aynı sonuca varan bağımlılık halinin tezahürüdür.

İçinde bulunduğumuz ve adına Kıbrıs sorunu da denen garabetin sonuçları bunlardır.

Her konuyu dönüp dolaşıp Kıbrıs sorununa bağladığım için benden sıkılanlar bir kez daha sıkılabilirler çünkü gerçek alabildiği çıplaklığı ile budur.

İyi de tüm bu anlattıklarımdan sonra Dr Ghebreyesus, Cumhurbaşkanına ne cevap verecektir?

Ya da Mehmet Hoca'nın ısrarlı kampanyası ne gibi sonuç alacaktır?

Bana öyle geliyor ki, maalesef, bunun cevabı bu makalenin başlığında İngilizce olarak yazılıdır…

#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

Diğer Ulaş BARIŞ yazıları