Bizim 'virüsümüz...'

Yayın Tarihi: 12/05/20 12:09
okuma süresi: 7 dak.

Güney Kıbrıs'ın en etkili yayın organlarından Cyprus Mail, bugünkü başyazısına Kıbrıslı Türklerin, Koronavirüs salgını ile birlikte girdiği derin ekonomik krizi konu etmiş. 

"Kıbrıs Türk ekonomisinin geleceği umutsuz" adlı başyazıda içinde bulunduğumuz değişik ve iki yönlü bağımlılık durumu bir güzel anlatılmış.

Mesela şöyle denilmiş: "Kuzeydeki rejimin yıllardır hem kapıların açık olmasından dolayı güneyden akan para hem de Türkiye'den gelen yardımlar sayesinde ekonomik olarak durumu idare etti ancak gelinen noktada bu kaynakların tükenmesi durumu belirsiz bir krize soktu."

Yanlış mı? Değil.

İki taraflı bağımlılığımızın ne durumda olduğunun açık göstergesi mi?

Göstergesi.

Geldiğimiz noktada en fazla Haziran sonuna kadar dayanabileceğimiz çok aşikar, sonrası muammadır. Dünkü makalemde konu ettiğim 'sağlık mı ekonomi mi?' ikileminin kaynak noktası da budur. Yani ekonominin soluk boruları kesildi, nefes alamıyor, o zaman açılıp saçılıp en azından durumu biraz düzeltebiliriz mantığı tabii ki sağlığı ikinci plana itmiş görünmektedir.

Yani kuzeyden mama verilmeyince, güneyden de insanlar gelip Arasta'da gezmedikçe, benzin koymadıkça, kumara gitmedikçe bizim işimizin iş olduğu zaten çok belli. Üretim olmayınca, satacak pazar ve tabii ki uluslararası toplum düzeyinde tanınmışlık olmayınca, aksi bir hal de düşünülmezdi.

Kıbrıs sorununun çözülmesinin ne kadar gerekli olduğunun ispatı olan bu durum gelinen bu noktada bir kez daha kendini belli etmiştir.

Ama bu konuya girmeden devam edelim.

Başyazıda önce Türkiye'nin durumu ve bize muhtemel bakışı özetlenerek "Kuzey için daha büyük sıkıntı, Türkiye'nin içinde bulunduğu ekonomik kriz. Pandemi başlamadan önce de 'zayıf para birimi, büyük kamu borcu, yüksek enflasyon ve yükselen işsizlik' ile zaten sıkıntıda olan Türkiye'deki durum, pandemi ile birlikte daha da kötü bir hale geldi. Dünyanın önde gelen ekonomistleri, Türkiye'nin yakında büyük bir krize gireceğini öngörüyorlar. Lira tüm zamanların en kötü noktasında ve IMF ile bir kurtarma planının hali hazırda konuşulduğu söyleniyor. Ancak Başkan Erdoğan bunun doğru olmadığını söylüyor" ifadelerine yer verilmiş.

Arkasından da bizim iş birlikçi tayfanın çok sevdiği "Erdoğan'ın isteklerine karşı çıkıyoruz diye bizi cezalandırıyor" şeklinde yaygaraya da yer verilmiş. Hani para var ama Erdoğan bize kızdı diye vermiyor deniliyor ya, o kısımdan bahsediyorum.

Malumunuzdur, geçen yıl dörtlü hükümet kurulma aşamasındayken, şimdinin Başbakanı Ersin Tatar "en iyi ilişkiyi ben kurarım, en iyi parayı da ben alırım" şeklinde konuşmuş ancak gelinen noktada onun da bu işi başaramadığı ortaya çıkmıştır.

Ondan önce 'iyi huylu, iyimser, biatkar' olmanın tüm hal ve şartlarının bir vücütta toplanmasının canlı bir örneği olan Eski Başbakan Tufan Erhürman hükümetine de para gönderilmemişti. Hatta kendi ifadesiyle "11 ay para gönderilmedi" dediği de kayıtlara geçmiştir.

Gerçi onun Maliye Bakanı Serdar Denktaş, geçenlerde katıldığı bir TV programında "hade Türkiye beni sevmezdi de ondan para göndermedi, Ersin Bey'i de mi sevmezler?" minvalinde bir lakırdı ettiydi, belki de onun yüzündendir diyeceğim ama bilemiyorum çünkü para mara geldiği yoktur. 

Çünkü o günlerden bugünlere geçen yıl gönderilen ve 650 milyon TL'si buradaki ordunun savunma giderlerine aktarılan 750 milyon TL, bir de bankalarda aylardır bekletilen ve binbir rica ile serbest bırakılan 72 milyon TL işi var. Arada tam bir masala dönen 170 milyon TL hikayesinin sonu ne oldu ben kaçırdım, geldi mi gitti mi hiç bilmiyorum doğrusu.

Fakat buna rağmen, aynı tayfa sırf Cumhurbaşkanlığı seçimi üzerinden giderek bilindik teraneyi yazıp çizmektedir: "Malum şahıs yüzünden para gelmiyor…" 

Bu durumda Türkiye ile ilgili iki tane tez var demektir. Ya Türkiye battı bize para veremiyor ve biz de batacağız, ya da Cumhurbaşkanı Erdoğan bize küstü para vermiyor, onun için gene batacağız.

"İyi de sırf birilerine kızıldı diye tüm bir halkın cezalandırılması neden?" diye soran bir başka tayfamız daha var ama onlara cevap verecek durumda değilim. Kendi cevaplarını kendileri bulacaklar artık.

Bunların dışında Cyprus Mail'in başyazısında dikkat çeken bir başka nokta daha var.

Deniliyor ki bizim bu aciz halimizi görüp, hazır uçurumun kenarında bulmuşken 'aşağıya itelim' diyen bazı gruplar varmış.

Gazetenin 'son derece dar kafalı ve görüşlü' olarak nitelediği bu gruplar, şimdiden "kapılar kapalı kalsın. Açıp da kuzeye para akıtıp onları kurtarmayalım" diye tatavaya başlamışlar.

Ancak gazete bu arkadaşlara güzel bir cevap vermiş: "Kıbrıslı Türkleri daha da büyük bir krize iterek elimize hiçbir şey geçmeyecek. Hele de bu durum, kuzeydeki orduların geri çekilmesini sağlamayacak."

Doğru cevap vermiş.

Bana göre adanın kuzeyinde bulunan statüko ile güneyinde bulunan statükonun gailesi aynıdır.

O da yıllardır sürdürdükleri kendi çıkar çevrelerinden başka kimsenin yararına olmayan, zaman zaman mağduriyet, çoğu hamaset ve milletçi nutuklarla beslenen kendi statükolarının sürdürülmesidir.

Kıbrıslı Türklerin, Koronavirüs sürecinde karşı karşıya bulundukları en büyük tehlike elbette ki virüsün kendisidir.

Ancak virüs bir gün öyle ya da böyle bitse de statüko virüsü aynen devam etmeye namzettir.

Buna da bizim yıllardır değişmeyen 'virüsümüz' demek sanırım yanlış olmayacaktır...

#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

Diğer Ulaş BARIŞ yazıları