Kıbrıs sorunu için Meis formülü...

Yayın Tarihi: 11/09/20 07:00
okuma süresi: 10 dak.

Radyo Doğu Akdeniz (East-Med Radio) editörlerinden Ertan Karpazlı, Türkiye-Yunanistan arasında yaşanan gerginlikle ilgili yazdığı son makalesinde bir takım unutulmuş tarihi pazarlıkların yanı sıra, gerginliğin aslında nasıl çözülebileceğine yönelik güzel bir değerlendirme yapmış.

Kıbrıs sorununun çözümü için masaya gelen ancak tarihin tozlu sayfalarına gömülen 1964 tarihili meşhur Ancheson Planına atıfta bulunan Karpazlı, yine makalesinde 9 Eylül 1967 tarihinde Yunanistan'da Dedeağaç'ta gerçekleşen pek bilinmeyen bir görüşmeyi de hatırlatmış.

Buna geçmeden, Karpazlı'nın makalesinin başlığından yola çıkarak şu soruyu sormak gerekiyor: Yunanistan, eğer Türkiye lehine, Meis (Kastellorizo) adası etrafında bulunan Münhasır Ekonomik Bölge (MEB) hakkından vazgeçerse, Türkiye bunun karşılığında Kıbrıs'taki garantörlüğünden vazgeçer ya da bunu içinde tek taraflı müdahale hakkının olmayacağı yeni bir sisteme dönüştürebilir mi?

Bilindiği üzere Kaş'ın yaklaşık 2 mil kadar açıklarında bulunan 9 kilometrekarelik Meis adacığı, bugün Türkiye ile Yunanistan arasında yaşanan Doğu Akdeniz gerginliğinin tam merkezinde bulunmaktadır.

Türkiye, imza etmeyip tanımadığı ancak bir çok hususunu uyguladığı 1982 Montego Körfezi  anlaşmasına istinaden, adaların bir MEB'i olmadığını savunmaktadır. 

Yunanistan ise anlaşmayı imza etiğinden ötürü, tabii ki adaların bir MEB'i olduğu yönünde uluslararası hukuku da arkasına alarak kendi tezini savunmaktadır. 

Ancak uluslararası hukuk içinde de olsa, Yunanistan'ın Meis adası MEB'i iddiası, Türkiye'nin asla kabul etmeyeceği bir durumdur. Dahası, bu durumun ortaya çıkardığı harita hakkaniyet açısından bakıldığında bence adil de değildir. 

Bir diğer konu, Karpazlı'nın da makalesinde altını çizdiği üzere, eğer Yunanistan ile Kıbrıs Cumhuriyeti bir deniz anlaşması imza ederse, bu bir anlamda adanın denizden de olsa Yunanistan ile 'Enosis' gerçekleştirmesi anlamına gelecektir. 

Türkiye'nin ortaya attığı 'Mavi Vatan' iddiası temelde bunu engellemeye yönelik bir adım olarak dikkat çekmektedir. Libya mutabakatı da bunun gereği bir adımdır. 

Bir diğer husus ise, Türkiye'nin büyük oranda Meis adası MEB'i yüzünden Doğu Akdeniz'de en uzun sahili olan ülke olmasına rağmen en dar MEB'e sahip olmasıdır. 

Dolayısıyla, Meis sorunu, Türkiye için hayati önemdedir ve deniz sınırları bakımından çok kritik bir noktada bulunmaktadır. 

Peki, Karpazlı'nın makalesine geri dönecek ve aynı soruyu soracak olursak, Türkiye ile Yunanistan, Kıbrıs ve Meis kartları özelinde bir pazarlığa girerler mi?

Aslına bakarsanız bu pazarlık çoktan açılmış ve Karpazlı'nın da makalesinde atıfta bulunduğu şekliyle, 1964 tarihinde dönemin ABD Dışişleri Bakanı Dean Ancheson'un meşhur planında da kendine yer bulmuştur. 

O plana göre, adayı Kıbrıslı Türklerin oluşturacağı kantonlar ve Türkiye'nin alacağı 200 kilometrekarelik 50 yıllığına bir üs karşılığında Yunanistan'a vermeyi öneren Ancheson, bu formüle Meis adasını da katmıştı.

Yani Türkiye, eğer o plan kabul görseydi, bugün Meis adasının sahibi olacaktı. 

O planı Türkiye 'görüşmelere zemin olabilir' diye ilk anda değerlendirirken, planı esas reddeden Makarios olur.

Şimdi tabii resmi tarih kitaplarımıza 'iflah olmaz bir Enosis'ci' diye anlatılan Makarios'un böylesi bir fırsatı nasıl elinin tersi ile ittiği ayrı bir yazı konusudur.

Fakat dediğim gibi, o plan Makarios tarafından reddedilir ve tarihe gömülür.

Ancak iki ülke arasındaki Meis-Kıbrıs pazarlığı bitmeyecektir.

Nitekim yine Karpazlı'nın makalesinde anlattığı üzere, 9 Eylül 1967 günü dönemin Türkiye Başbakanı Süleyman Demirel, Dedeağaç'a giderek o zamanlar Yunan Cuntasının Başbakanı olan Konstantinos Kollias ile görüşür.

Görüşmede Kollias, Demirel'e, Kıbrıs'taki tüm Kıbrıslı Türklerin, Meis adasına transfer edilmesini ve adayı Türkiye'ye vermeyi teklif eder. Tabii ki bunun karşılığında Kıbrıs Cumhuriyeti bağımsız olmaya devam edecek ancak adadan Kıbrıslı Türkler gideceği için Kıbrıs sorunu da bitecektir. 

Türkiye bu teklifi, hayata geçse bile, Yunanistan ile Kıbrıs'ın 'Enosis' yapma ihtimali yüzünden reddeder. 

O zamanın şartlarına bakınca, bunun gerçekleşip gerçekleşmeyeceğini tahmin edemeyiz ancak Yunan Cuntasının 15 Temmuz 1974 darbesine baktığımızda, Türkiye'nin bu endişesinde pek de haksız olmadığını söylemek mümkündür. 

Tam 53 yıl önce gerçekleşen bu enteresan pazarlığa bakınca, bugün gelinen noktada iki ülke arasında sorun yine benzer bir formülle çözülebilir diye düşünmek olasıdır.

Karpazlı, makalesinde bunun altını çizerken, bir takım durum tespitlerini de yapmış.

2017 Crans Montana'da sıkıntının esasen 'garantiler' olduğunu biliyoruz. 

Rumların garanti anlaşması iptal edilmeden ya da değişmeden masaya gelmeyeceğini de biliyoruz. 

Dahası, Guterres Belgesi denen belgenin birinci maddesinde de açıkça vurgulandığı üzere, 'tek taraflı müdahale hakkının olduğu bir garanti sistemi kabul edilemez' denmekte, başka bir güvenlik sisteminden bahsedilmektedir. 

Bu durumda Kıbrıs'ta çözümün yolu bundan geçmektedir diyebiliriz.

Öte yandan yine Türkiye'nin, asla ve kata Meis adası MEB'ini kabul etmeyeceğini de biliyoruz. 

Çünkü bu durum Türkiye'nin Doğu Akdeniz denkleminde tamamen kapalı, dar bir alana hapsolması anlamına gelmektedir.

Dolayısıyla Türkiye'nin ulvi çıkarları gereği, Doğu Akdeniz denkleminde yer bulmasının tek standartının 'kazan-kazan' olduğunu yine hepimiz bilmekteyiz.

Peki böylesi bir pazarlık masaya gelir mi?

Tarihsel gerçeklere ve stratejik durumlara bakacak olursak zaten masadadır. 

Kuşku yok ki Türkiye kendi kartını yani Kıbrıs'ı, Yunanistan ise Meis kartını, aynen Karpazlı'nın makalesinde değindiği gibi, oynamaktadır. 

Bu pazarlık üzerinden gidilip, eğer ortaya bir formül çıkarılabilirse, bu sadece iki ülke halkları için değil, başta adadaki halklar olmak üzere, bölge halkları için de harika bir gelişme olur diye düşünüyorum. 

Böylesi bir uzlaşıya ulaşılırsa, ada iki bölgeli iki toplumlu siyasi eşitliğe dayanan bir federal çatıda birleşir. 

Türkiye ile Yunanistan arasında Ege sorunu problem olmaktan çok iki ülke arasında bir iş birliği denizine dönüşebilir. 

Türkiye özelinde, AB ile ilişkiler tekrar rayına girer ve bölgedeki zenginlik hakça paylaşılacağı için ekonomik faydalar muazzam boyutlara çıkabilir. 

Yunanistan özelinde, Türkiye gibi kendisinden daha güçlü bir ülke ile savaşma tehdidi ortadan kalkar, dostluk ve iş birliği olanakları müthiş yerele gider. 

Eğer bu uzlaşı olursa, tüm Doğu Akdeniz havzası bundan etkilenir ve diğer ülkeler de aklın yolunun bir olduğunu yani savaşmak yerine barışmanın daha müstesna bir yol olduğunun farkına varabilir. 

Yani anlayacağınız, böylesi bir uzlaşının hem iki ülkeye, hem adaya hem de bölgeye sayısız faydaları vardır. 

Sonuç olarak tüm taraflar bir yerde bir masanın etrafına oturmak ve sorunları diyalog yoluyla çözmek zorundadır.

Çünkü diyalog enstrümanın alternatifi maalesef çatışma ve savaştır. 

Bu da takdir edersiniz ki hiç kimsenin arzu ettiği bir yol değildir, olmamalıdır.

#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

Diğer Ulaş BARIŞ yazıları