What can I do sometimes?

Yayın Tarihi: 12/11/20 12:46
okuma süresi: 7 dak.

17 Ekim 2007'de İstanbul'da oynanan 2008 Avrupa Futbol Şampiyonası grup eleme maçında ezeli rakibi Yunanistan'ın karşısına çıkan Türkiye, maçı 1-0 kaybeder.

Hastası olduğum Galatasaray'ın o zamanki mabedi Ali Sami Yen'de yapılan maç sonrası basının karşısına çıkan Teknik Direktör Fatih Terim, alınan kritik mağlubiyetle ilgili yabancı basının bir sorusuna İngilizce cevap vererek "What can I do sometimes?" ifadelerini kullanır ve ortalık yıkılır.

Türk futbol tarihine damga vuran o sözler aynı zamanda mizah dünyasına da geçer ve birçok film repliğine de malzeme olur.

Ancak bir anlamda ortaya çıkan sonuçlara etki edememe konusuna parmak basıp, 'çaresizlik' anlamına gelen, İngilizce gramere tümden ters bu veciz sözler, ne yazık ki bugün gelinen haliyle Kıbrıs Türk siyaset dünyası için de kullanılabilir.

Bu tarihsel bilgiler ışığında, aynı güzide cümleyi, geçtiğimiz hafta boyunca UBP'de meydana gelen ve Kıbrıs Türk siyasi tarihine kara bir leke olarak geçen skandallarla ilgili kullanmış, Twitter hesabımdan "UBP'de Son durum: What Can I do sometimes?" (Bazen ne yapabilirim?) diye yazmıştım.

Biraz da UBP'li arkadaşlarıma ilişmek için yazdığım o ileti kısa sürede viral oluverdi ve beni peşi sıra arayan UBP'li arkadaşlarımın kahkahaları ile birlikte gün boyu süren bir temaşaya dönüştü.

Gerçekten de Terim'in tarihe geçen o ifadelerinin, Kıbrıs Türk siyasetinin en büyük örgütlenmesi olan UBP'nin, ondan daha büyük ilahların müdahalesi ile düştüğü durum karşısında peşi sıra sorulan ancak çaresizce cevap verilemeyen halini kısaca anlatması açısından etkilidir diye düşünüyorum.

Fakat, bir noktada, içinde yaşadığımız berbat durumun en büyük mimarı olsa da UBP'ye haksızlık ettiğimi düşünmeden de edemiyorum.

Zira, tarihi pervasız müdahaleler, cevap verilemeyen sorular, ihanetler ve skandallarla dolu olan Kıbrıs Türk siyasetinin genel hali yine aynı eşsiz cümle ile anlatılabilir.

2006'da, ÖRP skandalında zamanın CTP Lideri Ferdi Sabit Soyer'e, "neden yaptınız?" diye sorsaydık, "neden Türkiye'nin müdahalesini davet ettiniz?" diye sorsaydık, bize pek tabii ki "What can I do sometimes?" diye cevap verse yeriydi.

2013'te, zamanın Kıbrıs'tan sorumlu Devlet Bakanı Beşir Atalay'ın, tarihimize "Alo Beşir" diye geçen olayın kahramanı eski Başbakan Özkan Yorgancıoğlu'nu aramasını ve hükümet dizayn etmesini, ertesi gün Başbakana sorsak, alacağımız cevap aynı olabilirdi: "Bazen ne yapabilirim?"

Ondan çok daha önce, 1981 Haziran seçimlerinin ardından UBP'yi mecliste al aşağı eden muhalefetin liderlerinin bir gece vakti çağrıldığı o ünlü 'Villa Fırtına' toplantısında "siz hükümet olamazsınız" diyen zamanın TC Büyükelçisinin karşısındaki çaresizliğini yine bu meşhur sözlerle tanımlamak mümkündür…

Çok gitmeyelim, dün düzenlenen ağaç dikme etkinliğine video konferans yoluyla Türkiye Cumhurbaşkanı'nın karşısında el pençe duran KKTC Cumhurbaşkanına, "neden kendi ülkenizin Cumhurbaşkanı olarak, kendi evinizde, başka bir ülkenin karşısında o şekilde duruyorsunuz?" şeklinde sıkarlayıcı sorular yöneltseniz, nihayetinde size "What can I do sometimes?" diye cevap verip işin içinden çıkabilirdi.

İşte Kıbrıs Türk siyasetinin yukarıda verdiğim bazı örneklerle dolu tarihi, böylesi müdahalelere karşı ortaya çıkan çaresizliklerle bezenmiştir, hamuru budur.

Ancak Kıbrıs Türkünün sağ-sol hiç fark etmez, her türlü örgütünün üzerinde çeşitli faaliyetler sürdürülmesi ve bunun karşısında düşülen çaresiz hal, geldiğimiz noktada artık hal değildir.

Yapılan her müdahale sonrası erozyona uğrayan ve bir devlet ya da yönetimin olmazsa olmazı olan 'meşruluk' prensibini tamamen ayaklar altına alan bu 'haller', 100 yıldan fazladır bu topraklarda ölüm kalım mücadelesi veren Kıbrıs Türk halkının bu mücadelesine düşen koca bir gölgedir.

Öte yandan irademize yapılan bu müdahalelerin meşrulaştırılması için nakış misali çalışmalar yapıldığı da aşikardır. 

Çünkü bu müdahaleler, içimizde yaşayan ve sayısı çokça olan çeşitli iş birlikçi çevrelerin "doğa boşluk tanımaz" şeklinde felsefi sözleriyle süslü laflarıyla normalleştirilmektedir.

"Ama biz de yönetemedik", "ama biz de bir işi düzgün yapmıyoruz" diye kotarılan bu normalleştirme çabası her defasında sonuç vermekte ve bu durum, Kıbrıs Türk Halkının her olay sonrası daha da silikleşmesine yol açmaktadır.

Bugün geldiğimiz noktada, ülkenin en büyük partisinin başsız, ülke siyasetinin hükümetsiz ve başbakansız, muhalefetin sinik, ondan ötesi direk müdahale ile başımıza seçilen bir Cumhurbaşkanının meşruluğunun tartışıldığı halimiz berbat ötesidir.

Geldiğimiz nokta, uzun yıllardır üzerimize yapışan ve bizim her türlü kurtulmak zorunda olduğumuz 'alt yönetim' noktasından da geridedir çünkü nihayetinde alt yönetimler bile en azından iç siyaset noktasında kendi kararlarını alabilmektedirler.

Bizim ise kendi parti başkanlarımızı bile seçemeyecek noktaya geldiğimiz aşikârdır.

Dolayısıyla 'What can I do sometimes?" diye diye geldiğimiz yer bir hiçlik, kocaman bir bilinmezlik, iradesizlik, yönetimsizlik ve sayılmayacak kadar çok tehlikenin bulunduğu ıssız bir sahilden farksızdır...

#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.