İngiltere, iki devletli çözüm retoriği ve birtakım zorluklar...

Yayın Tarihi: 06/05/21 12:25
okuma süresi: 8 dak.

Cenevre öncesi bolca lobicilik faaliyetiyle süslenip, çeşitli haberlerle algı oyununa döndürülen "İngiltere, KKTC'yi tanımaya hazırlanıyor" siyaseti, Dışişleri Bakanı Tahsin Ertuğruloğlu'nun zirve sonrasında yaptığı "İngiltere, bizim hatrımıza Rum tarafıyla başını derde sokacak politikaları gündeme getirmez" demesiyle birlikte un ufak olmuş, dağılmıştır.

İngiltere'nin Brexit olayı sonrası sanki de uluslararası hukuk çerçevesinden, BM Güvenlik Konseyi daimi üyeliğinden ayrılıp, uzay boşluğunda sürüklenecek şekilde bir politika gütmeye başladığını iddia eden çok bilmiş siyasi analizcilerin yazdıklarına cevap verecek kadar avare birisi değilim. Dolayısıyla onların komplolarına cevap yazarak vakit kaybetmeyelim.

Fakat, şunu demek lazımdır: İngiltere, AB'den ayrıldıktan sonra dış siyasette atağa geçmiş, daha rahat hareket etmenin de getirdiği faydayla bazı inisiyatifler almaya başlamış bulunmaktadır. Bu konulardan bir tanesi de direkt tarafı olduğu Kıbrıs sorunudur.

Elbette, İngiltere'nin garantör olmasının yanı sıra, adada iki tane egemen üssü bulunmasının da bu inisiyatif alma işinde önemli bir faktör olduğunu söylemek gerekmektedir.

Bu bağlamda İngiltere, her ne kadar ortada resmi bir belge ya da açıklama olmasa da, Kıbrıs sorununun çözümü için ortaya desentralize federal model ile güçlü kurucu devlet yapısını öngören bir plan koymuştur. Konunun Cenevre'de gündeme gelip gelmediği hususunda ise net bilgi sahibi değiliz ancak illa ki konuşulmuştur diye düşünüyorum.

Öte yandan, Kıbrıs Türk tarafının ortaya koyduğu ve görüşülmeden reddedilen, şu anki konjonktürde zemin olması mümkün olmayan 6 maddelik önerilerin ilk maddesinde yazılanlara bakıp, İngiltere'nin durumunu tekrardan değerlendirelim.

O öneriler paketinin ilk maddesinde, Genel Sekreterden inisiyatif alıp, KKTC'nin tanınmasını yasaklayan Güvenlik Konseyi kararlarını iptal etmesi ve konseyden yeni bir karar çıkması, bu yolla da uluslararası statünün eşitlenmesi istenmektedir.

Bu eşitleme işi, Kıbrıs Cumhuriyeti'nin statüsünü düşürüp, onu tanınmaz hale getirerek olmayacağına göre, istenilen şey bal gibi de KKTC'nin tanınmasıdır ama öyle görülüyor ki ne Cumhurbaşkanı ne de Başbakan bunu açıkça dile getirememektedir.

Konunun bu boyutuna girmeden, Genel Sekretere bu konuda yapılan inisiyatif alması çağrısını ise, kendi mandasının böylesi bir çözümü görüşmeyi zaten imkansız kılması dışında, siyasi olarak da imkansız görmekteyim. O zaman alınması istenilen bu inisiyatifi kim alabilir sorusu akla gelmektedir.

Radyo Doğu Akdeniz (Radio East Med) yazarlarından Ertan Karpazlı'ya göre bu sorunun cevabı İngiltere'dir.

Karpazlı'nın Cenevre sonrası yazdığı "İki devletli çözüm zor ama imkansız değil" başlıklı makalesinde, Kosova, Abhazya ve Güney Osetya gibi uluslararası toplum tarafından ortak kabul görmeyen ama bazı ülkeler tarafından tanınmayı başaran devletlerden bahsetmektedir.

Gerçi Kosova'yı tanıyan ülkelerin sayısı 100'ü geçmiştir ama Karpazlı, makalesinde önemli bir tespitte bulunup, saydığı ülkelerin ortak bir özelliğine işaret etmektedir. O özelliği ise "Her birinin Güvenlik Konseyinde en az bir müttefiki vardır" şeklinde anlatmaktadır.

Güvenlik Konseyi, bildiğiniz gibi veto hakkı bulunan 5 daimi, 10 tane de 2 yıllığına seçilen toplam 15 üye ülkeden oluşan bir yapıdır. Beş daimi ülke ise yine malumunuzdur, Rusya, ABD, Fransa, Çin ve İngiltere olarak sıralanmaktadır.

Karpazlı'ya göre bu kısmi de olsa tanınma işi için bizzat Güvenlik Konseyinde, tabii ki daimi üyeler arasından, en az bir tane müttefike ihtiyacımız bulunmakta, bunun için de en güçlü aday İngiltere olarak görülmektedir. İngilizlerin adayla olan organik ilişkilerini düşünecek ve bir an için böylesi bir arayışa girecek olsak, cevabımın Ertan Bey'le aynı olması kaçınılmazdır.

Fakat bu noktada ortaya bir ilişki kurma sorunu çıkmaktadır.

Yani tanınmayan, bugüne kadar Türkiye'den başka hiçbir müttefik edinemeyen, tüm dünya tarafından alt yönetim olarak lanse edilen KKTC'nin, İngiltere ile resmi ilişki kuracak kapasitesi var mıdır belli değildir. 

Soruyu şöyle de sorabiliriz: Uluslararası camiada bir alt yönetim olarak görülen ve AİHM kararlarına dahi bu konuda not düşülen KKTC, nasıl olacak da üst yönetimini aşıp kendi ilişkisini tesis edecektir?

Misal, Türkiye'nin Fransa ile sıkıntı yaşadığı bir durumda, KKTC'nin Fransa ile dostane bir ilişki geliştirmesi mümkün mü? Veya Türkiye, İngiltere ile iyi ilişki yaşarken, KKTC'nin de kendi dostane ilişkisini geliştirmek için çabalaması nasıl olabilir?

İngiltere her durumda son kertede bizi değil de Türkiye'yi muhatap alarak hareket etmeyecek mi?

Bence ne kadar iyi niyetli davranılırsa davranılsın, konu dönüp dolaşıp, Türkiye-İngiltere ilişkilerine gelecek, 'KKTC bir yerde devre dışı bırakılacaktır' demek yanlış olmayacaktır.

Dolayısıyla iki devletli çözüm modeliyle çözüme ulaşmanın, federal çözüm modeliyle ulaşmaktan çok daha zor olmasının sebebi, Türkiye-KKTC arasındaki alt-üst ilişkisidir sonucuna varmak fevkalade mümkündür.

Nikos Anastasiadis'in bu bağlamda Cenevre zirvesi sonrası yaptığı açıklamada sarf ettiği "alt yönetimlerine egemenlik istediler" şeklindeki ifadeleri son derece tehlikeli bir duruma işaret etmektedir.

'Neden?' derseniz, Cenevre zirvesinden sonra ortaya iyice çıkmaya başlayan şey, pazarlığın Kıbrıslı Türkler-Kıbrıslı Rumlar ekseninden, Kıbrıs Cumhuriyeti-Türkiye eksenine kaymaya başlamış olmasıdır derim.

Bu bağlamda Kıbrıs sorunu Crans Montana'dan sonra iyice uluslararası mesele olma haline bürünmüş, öyle olunca da uluslararası alanda tanınmış olan aktörlerin denklem içindeki etkinliği daha da artmıştır. Yaradılışı gereği zaten 'kayıp özne' olma hallerini oynayan Kıbrıslı Türkler ise statüleri gereği maalesef daha da etkisiz eleman haline gelmiştir.

Bugün bu devletin tanınmasını isteyenlerin, iki devletli çözümü savunanların aşması gereken en büyük zorluklardan birisi Türkiye ile olan ilişki biçimidir.

Kusura bakılmasın ama eğer ki ana kucağında devletçilik oynamak yerine, kendi ayakları üzerinde durmak isteyen bir devlet peşinde koşulacaksa, yapılması gereken şey aynen bir kanguru yavrusunun yaptığı şeydir.

Bu da ana kucağındaki keseden dışarıya atlamak ve kendi ayakları üzerinde durmaktır.

Normalde bir kanguru yavrusu 6 aylığa gelince annesinin kesesinden dışarıya çıkar. Ama KKTC, 38 yıldır o kesenin konforunda yaşamaya çalışmakta, haliyle ortaya sayılmayacak kadar komplike durumlar çıkmaktadır.

Peki böylesi bir istek var mı?

Anladığım kadarıyla varsa bile cesaret ve irade yoktur.

Mesela Tahsin Bey'e göre, federasyon isteyenlerin ısrarı "bizi Türkiye'den koparmak" içindir.

Halbuki kendisinin anlamadığı şey, federasyonu bir tarafa bırakıp, iki devletli çözümü düşünecek olursak, bunu dünyaya kabul ettirmek için yapılması gereken şeyin siyasi anlamda alt-üst ilişkisinden çıkmak olduğudur.

Yoksa dünya sizi asla eşit egemen olarak saymaz, dahası, alt yönetim olarak da görmeye devam eder. 

#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

Alexy Flemmings06/05/21 13:32
Ulaş Barış "Uluslararası camiada bir ALT YÖNETİM olarak görülen ve AİHM KARARLARINA DAHİ BU KONUDA NOT DÜŞÜLEN KKTC" demektedir. KKTC, uluslararası camiada bir ALT YÖNETİM olarak görülmemektedir: ABD Federal Mahkemesi (09.10.2014): "Her ne kadar ABD, KKTC'yi bir devlet olarak tanımasa da, KKTC'nin bir başkan, bir başbakan, yasama ve yargısı ile birlikte DEMOKRATİK BİR CUMHURİYET olarak işlediği söylenebilir. KKTC, Washington'daki bir hukuk davasında ELE ALINAMAZ". Birleşik Krallık Yüksek Mahkemesi (03.02.2017): "Birleşik Krallık yasalarında Birleşik Krallık'ın KUZEY KIBRIS'ı tanımasını kısıtlayıcı hiçbir şey YOKTUR. BM'nin kendisi de, KUZEY KIBRIS kolluk kuvvetleri ile birlikte çalışıyor ve adanın iki kısmı arasındaki işbirliğini kolaylaştırıyor. Birleşik Krallık polisi ve KUZEY KIBRIS'ın yasal kurumları arasında ilişki YASALdır. " "KKTCnin, Türkiye'nin bir altyönetimi olduğu", AİHMde görülen davalarda RUMLARIN İDDİASIdır. AİHM, "KKTCnin bir altyönetim olduğu"na ilişkin HİÇBİR KARAR VERMEMİŞTİR! Aksini iddia ediyorsan Ulaş, AİHM'in böylesi bir ifade kullandığı kararı göstermen gerekir! Gösteremezsin! Çünkü AİHM'in böylesi hiçbir kararı yok!

Alexy Flemmings 06/05/21 13:20
Ulaş Barış "Uluslararası camiada bir ALT YÖNETİM olarak görülen ve AİHM KARARLARINA DAHİ BU KONUDA NOT DÜŞÜLEN KKTC" demektedir. KKTC, uluslararası camiada bir ALT YÖNETİM olarak görülmemektedir: ABD Federal Mahkemesi (09.10.2014): "Her ne kadar ABD, KKTC'yi bir devlet olarak tanımasa da, KKTC'nin bir başkan, bir başbakan, yasama ve yargısı ile birlikte DEMOKRATİK BİR CUMHURİYET olarak işlediği söylenebilir. KKTC, Washington'daki bir hukuk davasında ELE ALINAMAZ". Birleşik Krallık Yüksek Mahkemesi (03.02.2017): "Birleşik Krallık yasalarında Birleşik Krallık'ın KUZEY KIBRIS'ı tanımasını kısıtlayıcı hiçbir şey YOKTUR. BM'nin kendisi de, KUZEY KIBRIS kolluk kuvvetleri ile birlikte çalışıyor ve adanın iki kısmı arasındaki işbirliğini kolaylaştırıyor. Birleşik Krallık polisi ve KUZEY KIBRIS'ın yasal kurumları arasında ilişki YASALdır. " "KKTCnin, Türkiye'nin bir altyönetimi olduğu", AİHMde görülen davalarda RUMLARIN İDDİASIdır. AİHM, "KKTCnin bir altyönetim olduğu"na ilişkin HİÇBİR KARAR VERMEMİŞTİR! Aksini iddia ediyorsan Ulaş, AİHM'in böylesi bir ifade kullandığı kararı göstermen gerekir! Gösteremezsin! Çünkü AİHM'in böylesi hiçbir kararı yok!

Diğer Ulaş BARIŞ yazıları