Bir otopsi raporu, sabrın sınırı ve el-insaf noktası…

Yayın Tarihi: 14/06/21 11:47
okuma süresi: 8 dak.

Hukukçulardan ve aktivistlerden oluşan bir grup arkadaşımız, 'Raporluyoruz' adı altında ülke tarihin en pervasız müdahalesinin yaşandığı 2020 Cumhurbaşkanlığı seçimleriyle ilgili bir rapor hazırlamışlar.

Rapora konuşanlar sağ ve sol kesimden, hepimizin bildiği, tanıdığı kişilerdir.

Öte yandan raporda bilmediğimiz pek bir şey yoktur. Ajanlar, istihbaratçılar, vekiller, tehditler ve dağıtılan paralar zaten bilinen şeylerdir. Adanın her tarafında özellikle de Türkiyeli seçmen üzerine oynanmış, o insanların duyguları manipüle edilmiş, yıllarca Anadolu'da yapılan operasyonların tıpatıp aynısı sürdürülmüştür.

O kadar pervasız o kadar açık bir şekilde müdahale edilmiştir ki, bizzat buralarda bulunan ve operasyon yapan TC'li vekiller, TBMM'de zafer kazanmış bir komutan edasıyla tebrik bile kabul etmişlerdir.

Burada net olarak yazmam gerekirse, kazanılan zafer, 'Kıbrıslı Türk toplumunun iradesine karşı kazanılan zaferdir' demek gerekmektedir. Hatta raporu, organize bir şekilde katledilen Kıbrıs Türk halkının iradesinin otopsi raporudur diye değerlendiriyorum.

Haliyle yanlış anlaşılmasın, raporu küçümsemiyorum, bilakis, çok değerli buluyorum ve hazırlayan arkadaşlarımızı da tebrik ediyorum. 

Orada yazılanlara gelince, bazı çarpıcı kısımları tekrar değerlendirmek gerekir diye düşünüyorum.

Şahsen, Mustafa Akıncı, Serdar Denktaş ve Cenk Gürçağ'ın ifadelerini önemli buluyorum. Gazeteci arkadaşlarımızın dedikleri de kritiktir. Bir de kendi gölgesinden korkar hale gelen ve rapora konuşup sonrasında ifadesine sahip çıkmayı bile başaramayan Ana Muhalefet liderinin halini çarpıcı buluyorum.

Sırayla gidelim...

Mustafa Akıncı raporda dediklerinin hemen hepsini basına açıklamış, bütün olanları tüm çıplaklığıyla söylemiştir. Beyaz Ev toplantısı, ajanlar, İHA ve diğer hususların hepsi haber olmuştur. Yine de Akıncı'nın huzuruna çağırdığı Güvenlik Kuvvetleri Komutanı’na "Sen bu ülkenin güvenliğinden sorumlusun, polis sana bağlıdır. Sınır ve iç güvenlik de. Bunları anlatıyorum, bilgin olsun. Normal bir ülke olsak sana bu gelenleri ve bizi tehdit edenleri tutuklaman için emir verirdim" demesi korkunç bir çaresizlik halidir, dramatiktir.

Denktaş'ın seçime müdahale eden MİT ajanlarından bahsetmesi de yeni değildir. Kendisinin seçimden çekilmesi telkini aldığını açıklaması da yeni değildir. Bütün bunları seçimden sonra katıldığı kimi programda açıklamış, bunlar haber yapılmıştır. Ayrıca hatırlatmak ve hakkını vermek gerekirse, Denktaş seçimler sırasında tüm adaylar arasında müdahaleyi ilk protesto eden, hem de bunu canlı yayında yapan kişidir. Siyasi yaşamında yaptığı hatalarla sürekli yüzleşmesini bilen Denktaş, burada da bütün olanları büyük bir açık yüreklilikle anlatmasını bilmiş, söylemiştir.

Öte yandan Denktaş'ın bir önemli vurgusu da taraf olduğunu açıkça belli etmiş YDÜ ile ilgili söyledikleridir. Sadece bu kısım bile seçimin üzerine leke düşürecek kadar kritiktir.

Akıncı'nın Özel Kalem Müdürü, sevgili dostum Cenk Gürçağ'ın ifadeleri de yeni değildir. Bağımsız olduğunu iddia eden, eşit egemenlik iddiasında bulunan bir devletin seçilmiş Cumhurbaşkanının Özel Kalem Müdürü, çağrılmış, onun vasıtasıyla Cumhurbaşkanına "seçimden çekilsin de başına bir şey gelmesin" minvalinde açıkça ölümle tehdit edilmiştir. Bu ölüm tehditleri artarak sürmüş, yine hepimizin bildiği şekliyle, başına İHA düşmesinden tutun da başına kurşun sıkılmasına kadar varmış, bütün bunlar da haber olmuştur.

Dahası, Cumhurbaşkanı tüm bu tehditleri bizzat açıklamış ve bu açıklamaları "Ankara ile kavga ederek oy toplamaya çalışıyor" diye nitelenmiş, öncesinde de zaten bu kurgu hep yapılmış, seçimlerdeki algı bunun üzerinden sürdürülmüştür.

Ama ben bir başka şeyi de ek olarak hatırlatmak isterim. 

Seçimlerden 2-3 gün önce tüm adayların katılımıyla tam bir partizanlık timsali olarak Ersin Tatar'ın seçim merkezi gibi davranan, sürekli Kıbrıs Türk Halkının bağrından kopan bir kurum olarak lanse edilen ancak UBP'nin resmi televizyonu olmaktan başka bir işe yaramayan BRT'de yapılan seçim programı uzun yıllar unutulmayacak utanç dolu bazı sahneleri de beraberinde getirmiştir.

Zira o programa katılan dönemin Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı, açık ve net şekilde kendisine yapılan ölüm tehditlerini bir kez daha açıklarken, geriye kalan 6 aday arasından sadece 3'ü buna tepki göstermiş, diğerleri tam bir utanç içinde izlediğimiz şeyler söylemiştir.

Bu tehditlere tepki veren ya da en azından doğru bulmadığını söyleyenler MDP adayı Fuat Çiner, YDP adayı Erhan Arıklı ve DP adayı Serdar Denktaş'tır.

Diğer 3 adayı soracak olursanız, mesela Ersin Tatar, her zamanki mantık dışı konuşmalarına devam etmiş,  HP'li Kudret Özersay hiçbir şey olmamış gibi konuşmalarını sürdürmüş, federasyoncu CTP'nin adayı Tufan Erhürman ise, talihsiz bir şekilde buna tepki göstermek yerine, bu söylemlerin gerginlik çıkardığını, cepheleşmeye yol açtığını ifade etmiştir.

Tatar ve Özersay'ın o tavrına şaşmış değilim.

Ancak CTP gibi her ne kadar büyük siyasi hataları olsa da yine de tarihi onur ve gururla dolu bir partinin başkanı olacak kişinin o hali beni öfkelendirmiştir.

İşte Erhürman'ın maalesef artık geleneksel olduğunu gördüğümüz bu sinik tavrı, bu yeni meselede de ortaya çıkmış, 'Raporluyoruz' grubuna konuşmasına rağmen, ifadesine sahip çıkmadığı için raporda yer almamıştır.

Bu arada kendisi de rapordaki ifadelerine sahip çıkmama noktasında gelen eleştirilere uzun bir iletiyle cevap vermiş, Maraş'ın açılması olayı gibi yapılan genel geçer müdahaleleri anlatıp, raporun dilini ve grameri konusunu ön plana çıkarmıştır. Kelimeler gerçekten kifayetsiz kalıyor…

Ayrıca Erhürman, yaptığı o açıklamada, raporla ilgili eleştirileri "CTP ve şahsıma karakter suikastı" yapılıyor diye nitelemiştir.

Ama esas mesele, seçimlerde kendisine ve partisine herhangi bir müdahale yapılmamış olmasıdır. Çünkü kendisinin aday olup federasyon cephesini karpuz gibi ortadan ikiye bölmesi, zaten müdahale edenlerin ekmeğine bal sürmüştür. 

Lafın kısası, 1970'te kurulan ve türlü türlü badireyi aşan bu parti Erhürman'ın ne kendi malı ne de onun herhangi bir şekilde esiridir. Dolayısıyla kendi siyasi duruşunu partiyle özdeşleştirme hakkına hiçbir şekilde sahip değildir. Eleştiriler kendisine yöneliktir ve bunlardan partinin isminin arkasına saklanarak korunması da hiç şık olmamıştır.

Bu toplumun CTP'ye çok ihtiyacı vardır ve ayrıca CTP'nin federal güçlerin en örgütlü yapısı olması bakımdan da önemi çok büyüktür. 

Dolayısıyla memleketin hali ortadayken, fiili entegrasyon durumuna gelinmişken, seçimlere yapılan müdahale dünya basınına bile konu olmuşken, Adalı cinayetiyle ilgili adım atılmazken, CTP lideri kalkıp da içi boş 5 yıllık kalkınma planlarından bahsedemez, festival gezip popülist popülist konuşmalar yapamaz, yapmamalı.

Kusura bakılmasın ama sabrın sınırını çoktan aştık ve artık el-insaf noktasına geldik…

#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

Diğer Ulaş BARIŞ yazıları