Dere yatağını görmemek mümkün mü?
Genel olarak, günlük yaşayan bir toplumuz.
Uzun vadeli düşünmekten, üretmekten, planlamadan uzak ve güne göre çözümler üreten bir anlayış.
Çok değil, iki hafta önce, uzun zamandır beklenen, özlenen yağışlar geldi.
Kurak bir ülkede, yağış demek, nimet demek, verim, üretim demek.
Ya da olması gereken bu, ama bizde öyle değil, inanışa göre bazı ülkelerde yağış duasına çıkılır, biz de ise neredeyse rüzgâr duasına çıkılacak.
Rüzgâr bulutları başka bölgelere taşısın ve yağış olmasın.
Espri gibi gelebilir, bu çaresizliğin geldiği noktadır.
Yaşadığımız kararsız, belirsiz, öngörülemeyen mevsim şartları, çok değişken ve bir günde dört mevsim ve mevsimlere göre iklim değişikliklerini bolca yaşayabiliyoruz.
İklimden, mevsimden, yağıştan korkmak mı gerek?
Tabi ki hayır, bizim korkmamız gereken, aşırı yağışlar ile oluşan, seller ve bunun getirdiği zarar ziyan.
Bunları yaşamamak için neler yapılmadı ve bundan sonra neler yapılmalı?
Artık bunlar düşünülmeli.
İş sadece devlete, belediyelere, sivil savunma, polis, itfaiye değil, tüm kurumlar, iş dünyası, inşaat sektörü, emlak alanı, bir bütün olarak, ülkenin altyapı ve fiziki planlamasını yapmakla görevli kurumların tümü.
Bir binanın nereye yapılacağına, nereye yapılamayacağına, yapılmaması gerektiğine, doğaya uyumlu yapılaşmanın, yerleşimi ve nüfusu taşıyacak altyapıya, uygunduk, yani planlamasını yapmakla sorumlu herkes, her sektör.
İzni veren kurumda, yapıyı yapacak olan müteahhit de, şirkette, satacak emlakçı da, hepsinin yaşanan olumsuzluklarda payı var.
Bir bölgeye inşaat yapılacağında, dosyası şehircilikten, kaymakamlığa tüm daireleri gezer.
Dereye yatağını, riskli bölgeleri görmemeleri mümkün mü?
Dere yataklarını kapatan, yönünü değiştiren, para kazanmak için bunları bile bile yapan, siyasi baskılar sonucu izin veren, denetlemeyen, yasaları tam anlamı ile uygulamayan her kurum, sorumludur.
Sonrası hem en kolayı, hem de en zorudur.
Olan olduktan sonra, günlerce zararı en aza indirmek için yapılan çalışmalar, harcanan enerji, emek, zaman, maddi kayıplar, gerçekten yazıktır.
Devleti, izin verenleri suçlamak, yargılamak kolay ve sorumluluğu atmak, ancak bunları yapan, yapılabilmesi için her yola başvuran, hatta böylesi riskli yerlere yerleşen, yer alanların hiç mi sorumluluğu yok?
15 günlük sürede ne yapıldı, zarar ziyan, tazmin, belli oldu mu, mağdurların durumu ne?
Ve en önemlisi bundan sonra yaşanmaması için ne yapılabilir, yapılmalıdır, planlandı mı, bir çalışma var mı?
Belediyeler, sivil savunma, itfaiye, her afette beraber çalışıyor ve iyi bir koordinasyonla, hızlı kararlar alıp, hareket edebiliyor.
Mevcut barajlar, hatta bir yenisi daha, bu kadar büyük su kaynağının boş yere akıp gitmesi, hele bu kuraklık ortamında çok ama çok önemli.
Bu yağışlara, ani su baskınlarına, iklim değişimine hazır olmalıyız.
Olağan üstü durumlarda nasıl hareket edilecek, hangi kurumun sorumluluğu nerde başlayacak nerede bitecek?
Yani planlama ve koordinasyon, bir yenisi gelmeden hazır olmak, hazırlanmak.
Son dakika değil, önceden her şeyi düşünmek gerek, yoksa telafisi olmayan zamanlar da olacak.
Yorumlar
Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.