Kasaba siyaseti ve akıl tutulması...

Yayın Tarihi: 07/04/20 12:50
okuma süresi: 11 dak.

Başbakanımız "şunu artık söyleyebilirim, salgın noktasında değiliz" diyor.

Onun bu açıklamasını gören duyan kimi halkımız "bu iş bitti" rehavetine kapılıp, sanki de tehlike ortadan kalkmış gibi düşünmeye başlıyor ve tedbirlerin kaldırılmasını istiyor, sokaklarda geziyor.

Bazı aklı başında bildiğimiz kimi arkadaşlarımız, "devletin kasası boşaldı, yasaklar kaldırılmasın diyenler yerine ne öneriyor onu söylesinler" diyebiliyor.

Yani özellikle yaşlılarımızı ama aslında her yaştan insanımızı tehdit eden bu salgının henüz kontrol altına alınamadığı şu ortamda "bulaşıp hasta olup ölebiliriz" şeklinde tüm dünyada genele geçer uyarı ve kanı olan şey, nedense bu topraklarda kabul görmüyor, yetmiyor. Ekonomiye karşı insan hayatı diyoruz, linç ediyorlar, "senin tuzun ne de olsa kurur" diyorlar.

Hatta yetmiyor, "sen hükümeti devirmek isteyen gruplarla hareket ediyorsun" deniliyor. Çok da umurumdaydı sizin hükümetiniz ya da gelecek olan diyorum, nafile. 

Halbuki ekonominin çarklarının bu salgın bitirilmeden ya da kontrol altına alınmadan hiçbir şekilde dönemeyeceği çok açıkken böylesi soru ve yorumları talihsiz bulmaktan başka bir şey diyemiyorum.

Bu arada Başbakan, geçen gün çıkıp "10 Mart'tan beri ülkeye 10 bin kişi girdi" diyor. Aynı rakam geçen hafta konuşan Başbakan Yardımcısı tarafından 15 bin olarak verilmişti ama ne önemi var?

İsteyen istediği rakamı veriyor, dilediğini söyleyebiliyor çünkü. Peki girenlerin durumu nedir derseniz, bilmem derim. Zaten neyi bilebiliyoruz ki?

Mesela Turizm Bakanı çıkıp "10 Nisan'da bazı sektörleri açıyoruz" dedikten sonra, mensubu bulunduğu hükümet, 11 Nisan'a kadar ilçeler arası iletişini kesmekle kalmıyor, kimi köylere karantina uygulaması koyuyor.

İnsana "bu nasıl perhiz, bu nasıl lahana turşusu" demekten başka çare bırakmıyorlar…

Öte yandan Kıbrıs Türk Tabipler Birliği (KTTB) Başkanı Özlem Gürkut, bugün bir açıklama yaparak son günlerde meydana gelen 9 tabii ölüm olayının 'şüpheli' olduğunu ve inceleneceğini açıklıyor.

Memleketin en büyük doktor örgütünün başkanı açıkça "bazı hastaların ölüm sebebi gizlenmiş olabilir" imasında bulunuyor ama Başbakan ve Sağlık Bakanının güllük gülistanlık açıklamalarına bakan kimi aklı başında sandığımız çevrelerimiz "galiba iyi gidiyoruz" diyebiliyor!

Akıl tutulmasının ne boyutta olduğunu anlamak o kadar zor ki...

Yine sosyal medya üzerinden bir paylaşım yapan karantina süresi yeni bitmiş bir gencimiz, o dönem ve sonrasında başına gelenleri uzun uzun anlatıyor, biz içinde bulunduğumuz sağlık sarmalının ne hallerde olduğuna dair yeni emareler görüyoruz.

Yapılmayan testler, aranmayan kişiler, bu hastalık hiç semptom göstermeden de yayılmasına rağmen, kaale alınmayan bilimsel emareler…Bütün bunlar KKTC'de yaşanıyor, biz seyrediyoruz...

Yine sürecin başından beri canla başla çalışan, ilk başlarda felaket tellalı gibi görülse de aslında dedikleri gayet doğru olan bir doktorumuz, bugün hayatını kaybeden ilk yerel vaka için "Sağlık Bakanı yoğun bakımdaki hastalarımız iyi gidiyor dedikten sonra hastamızı kaybettik" diyor.

Öyle ya, yoğun bakımdaki 5 vakamızın 3'ünü kaybetmiş bulunuyoruz.

Ama Sağlık Bakanımız tüm ülkeyi öfkeye boğan ve artık tahammül sınırlarını aşan Türkçe yoksunu, anlamsız açıklamalarında "yoğun bakımdakiler iyi gidiyor" demeyi sürdürüyor!

İçinde bulunduğumuz ortamda salgın yönetiminin başındaki adamın konuşmalarını anlamak için çok değerli saatlerimizi harcıyoruz ama yetmiyor, yine de gerçek durumu net olarak öğrenemiyoruz.

Dönüp bunları eleştirdiğiniz zaman, bu memleketin başına yıllardır musallat olan kimi tetikçiler "vaka sayısı artmadı diye, ölen olmadı diye üzülüyorlar" şeklinde hadsiz hadsiz konuşabiliyorlar.

Ama daha vahim şeyler var...

Biliyorsunuz, bugün ve yarın İngiltere'den kalkan uçaklarla 200'e yakın vatandaşımız adaya gelecek.

Hükümet yetkililerimizin önümüzdeki 48 saat boyunca "başardık getirdik" diye şov yapacağı bu transferler karşısında doktorlarımız isyan halinde.

Neden?

Nedenini Eski Sağlık Bakanımız doktor Filiz Besim şu cümlelerle anlatıyor:

"Yazmayım diyorum ama elimde değil ben doğru bildiğim şeyleri yazmak zorundayım. Yarın (bugün) ve bir sonraki gün (yarın) Birleşik Krallık’tan 200’ün üzerinde canımızın gelmesi planlanmaktadır. Şu anda İngiltere’de toplumda Covid-19 ile büyük bir bulaş oranı var. Bu demektir ki; gelecek olan yurttaşlarımızda da bulaş yaygındır. Peki ama bu insanlarımızı bile bile aynı uçağa koyup 5 saatlik yolculuk yaptırmak doğru mu? Hasta olmayanları da hasta etmek... Dünya Sağlık Örgütü “Herkes Olduğu Yerde Kalsın” diyor...Anneler, babalar, gençler, yetkililer ben diyorum ki “gelin bu işi çok geç olmadan bir daha düşünün…"

Şimdi bunları söylediği için sosyal medyadaki linç ekipleri harekete geçmiş, Sayın Bakanı linç etmeye başlamışlardır bile diye düşünüp üzülüyorum.

Ancak o uzak ülkelerde kalan öğrencilerimizin kimi babalarının bazı postlar altına yazdıkları şu satırlar içime su serpiyor, nihayetinde bu halkın yüksek kültürüne her zaman güveniyorum:

"Empati yapmayı öğrenmeliyiz. Benim kızım da İngiltere’de öğrenci bir baba olarak ben de gelip bu kötü günleri yanımızda geçirmesini çok isterdim. Ne var ki o kalmayı tercih etti. Ben Filiz hanımın açıklamalarını bilimsel açıdan çok doğru buldum. Bu çocuklar , oldukları yerden hava alanına gidene kadar bir kaç vasıta değişecekler. Hava alanında bekleyecekler sonra bir uçağın içine tıkılıp 5 saat yolculuk yapacaklar. Bulaşmamaları neredeyse imkansız. Üstelik son yapılan araştırmalarda hastalığın ağırlığı virüsün vücuda giriş miktarıyla da doğru orantılı bulundu. Yani virüsü 2 dk da bulaşıp vücuda alanın hastalığı geçirme ağırlığı ile 5 saat virüsle haşır neşir olan arasında büyük fark var. Hemen insanları duygusal düşünerek infaz etmeyelim…"

Şimdi ben bu satırları yazdım diye bana da küfür edecek olanlar çıkacaktır. Umurumda değil. Evlatları yurt dışında olan tüm arkadaşlarıma aynı şekilde "eğer çocukların durumları manevi olarak iyiyse, maddi olarak bir sıkıntı yoksa, oldukları yerde kalsınlar" diye tavsiye verdim ve bu doğru bir tavsiyedir.

Çünkü salgının en çok yayıldığı yerlerden bir kaçı uçaklar ve limanlardır.

Bu gerçek ortada iken, canımız kadar sevdiğimiz çocuklarımızın böylesi bir tehlikeye atılmasına benim de gönlüm razı değildir.

Üstelik bu ülkedeki karantina rezaletlerini de gördükten sonra, testlerin nasıl yapıldığını duyduktan sonra, bu sisteme nasıl güvenebiliriz ki?

Ancak en güzelini bizim sevgili doktor Nazım Beratlı diyor.

Besbelli onu da delirtmişler, o da Face'e şöyle yazmış:

"Bazı şeyler burnumun ucuna kadar geldi, dayandı... Bir dökülürsem... mahkemeden da korkmayacam, haberiniz olsun... Kimsenin canı, kimsenin iş bilmezliğinin kurbanı değildir ve herkesin ilk hakkı kendi yaşamını sürdürmeyi koruma hakkıdır... Bilmeyene öğretecem, çok fena öğrenecek…"

Attığı postun altındaki tartışma sürüyor…

Ama doktor kısaca şunu diyor: "İlk defa sınır kapılarını kapatın, karantina yasasını uygulayın, diye yazdığımda tarih 6 Şubat idi... 10 Mart'ta ilk vak'a tespit edildi.Almanya'dan geldi)... İkinci vak'a ondan da sonra İngiltere'den geldi... 90 vak'adan bahsederler, 30'u Alman... 2 ölü var, ikisi da Alman... Yahu 14 günü o zamandan ilan etseydin, zaten dünyaya izolesin; bugün hiç vak'an da olmayabilirdi da bu kadar masrafı, şimdi o batmakta olan otellere yardım diye verirdin…"

Ben de ilk kez sınır kapılarını kapatmayı, karantina tedbirlerini almayı düşünmeye başlayın dediğimde 23 Ocak'tı…

Bana paranoyak dediler, deli dediler, felaket tellalı dediler…

En sonunda başımız belaya girince de "e doğru dedin be abi" dediler.

Ama benim doğru dediklerimin bir önemi yok.

Önemli olan 'Akıl tutulması' yaşayan kimilerinin kendine gelmesidir…

Fakat gördüğüm o ki kasaba siyaseti zihniyetindeki kafaların bize bir faydası olmayacak…

İyisi mi biz evde kalalım, güvende kalalım ve birbirimizle dayanışalım…

#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

Diğer Ulaş BARIŞ yazıları