Neden artık birbirimize gülmekten korkuyoruz?

Yayın Tarihi: 29/12/25 08:00
okuma süresi: 3 dak.

Eskiden bir espri, bir cümle, bir bakış yetiyordu. İnsanlar gülüyor, gülürken paylaşıyor, birbirini anlıyor, bazen de birbirine kızıyor ama sonra yine gülüyordu.
Şimdi ise… Gülmek zorlaştı. Hatta kimi zaman neredeyse yasaklandı.

Sosyal medyanın yükselişiyle birlikte mizah, tuhaf bir sahneye taşındı: Her espri, anında ölçülüyor, tartılıyor, yargılanıyor. Küçücük bir kelime, yanlış anlaşılma, bir tıkla dünyayı geziyor ve insanlar birbirine “gülmekten kork” mesajı veriyor.
Çünkü artık her kahkaha, bir performans gibi algılanıyor.

Bir düşünün: Eski günlerde bir arkadaşınıza anlattığınız saçma bir hikaye, sizi daha yakınlaştırırdı. Şimdi ise “yanlış anlaşılır mı, tweetlenir mi, linçlenir miyim?” kaygısı ön plana çıkıyor.
Küçük mizahlar, gündelik şakalar, sokak esprileri, ofisteki komik anlar… Hepsi bir süreliğine saklanıyor.
Ve biz farkında olmadan, ruhumuzun en hafif, en neşeli parçasını da saklamaya başlıyoruz.

Toplumsal psikologlar bunun birkaç nedeni olduğunu söylüyor:

1) Aşırı duyarlılık ve kırılma korkusu:
İnsanlar kendilerini ya da başkalarını incitmekten korkuyor. Hatta çoğu zaman, kırılma riski olmasa bile “belki biri incinir” kaygısı mizahı bastırıyor.

2) Dijital linç kültürü:
Bir espri, sosyal medyada anında eleştiriye maruz kalabilir. İnsanlar artık küçük şakalar yaparken bile “tweet’lenme” korkusuyla düşünmek zorunda kalıyor.

3) Mizahın ticarileşmesi:
Stand-up ve dijital içerik çağı, mizahı profesyonel ve sahneye dayalı hale getirdi. “Herkes bir komedyen gibi konuşmalı” baskısı, sıradan mizahı kısıtlıyor.

Oysa gülmek, insanın en doğal refleksi. Bir kahkaha, stresi azaltır, ruhu hafifletir, sosyal bağları güçlendirir. Ve en önemlisi: İnsanlar birbirini anlamaya başlar.

İşte bu yüzden “kaybolan mizah”, sadece espri kaybı değil; toplumsal ruhun bir uyarısı. Biz birbirimize gülmeyi bıraktıkça, birbirimizi anlamayı da bırakıyoruz. Çünkü mizah, empati ile beslenir. Mizah yoksa, empati de azalır.

Bir arkadaşınızla gizlice paylaştığınız bir fıkra, aile sohbetinde yapılan bir espri, çocukken duyduğunuz sokak şakaları… Hepsi kaybolmaya yüz tutuyor. Ve biz fark etmeden, hayatın renklerini de kaybediyoruz.

Belki çözüm çok basit: Daha fazla ciddiyet değil, daha fazla cesaret.
Bir şaka yapmaya cesaret.
Bir kahkaha atmaya cesaret.
Bir espriyi anlamaya cesaret.

Ve unutmayın: Mizah, yanlış anlaşılma riskine rağmen insanı hayata bağlar.
Kaybolan mizahı geri getirmek, belki de bugün ihtiyacımız olan en büyük toplumsal dirençtir.


Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Kıbrıs Postası’nın editöryal politikasını yansıtmayabilir.
#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

Diğer Dr. Ferhat ATİK yazıları